Konuşmalar - Konfüçyüs

DÜNYA KLASİKLERİ DİZİSİ: 102

KONUŞMALAR

ON İKİNCİ BÖLÜM

"Yen Yüan"

I - Yen Yüan, 'üstün erdem'i sordu.

- Üstat dedi ki: "Bir kimse benliğine egemen olursa ve toplum kurallarına bağlı kalırsa, o kimseye 'üstün erdemli kimse' denir. Bir kimse, kendine egemen olur ve toplum kurallarına bağlı kalırsa, dünyada herkes ona 'üstün erdemli kimse' diyecektir. Üstün erdemli olmak, o kimsenin kişiliğinden mi, yoksa başkalarından mı gelir?"

- Yen yüan dedi ki: "'Üstün erdemli' olmanın yollarını sorabilir miyim?"

- Üstat yanıt verdi: "Toplum kurallarına aykırı olan şeyleri dinleme. Toplum kurallarına uygun olmayan şeyleri yapma, konuşma ve onlara önem verme." Yen Yüan dedi ki: "Ben pek zeki değilim; ama, bunlar üzerinde çalışacağım."

II - Chung-kung, 'üstün erdem'i sordu.

- Üstat yanıt verdi: "Ülke dışına çıktığında, herkese sanki büyük bir konuğu kabul ediyormuşsun gibi davran. Sanki bir kurban töreninde görevliymişsin gibi halkına hizmet et. Kendine yapılmasını istemediğin şeyleri başkasına yapma. Gerek ülkende, gerekse ailende kendine karşı bir yakınmada bulunulmasına yol açma." Chung-kung dedi ki: "Öyle pek yetenekli değilsem de, bunlar üzerinde çalışmayı bir ödev bileceğim."

III - Ssu-ma Niu (81) 'üstün erdem'i sordu.

- Üstat dedi ki: " 'Üstün erdem'i olan bir insan, konuşmalarında sakıngan ve yavaştır." Niu, "Konuşmalarında sakıngan ve yavaş olan kimse, 'üstün erdemli' kimse midir?" dedi.

- Üstat dedi ki: "Bir insan, bir şey yapmakta zorluk çekerse, bu insan konuşmalarında sakıngan ve yavaş değil midir?"

IV - Ssu-ma Niu, 'üstün insan'ı sordu. Üstat dedi ki: "'üstün insan'ın ne kaygısı, ne de korkusu vardır!" "Kaygısı ve korkusu olmamak bir insanı 'üstün insan' yapar mı?" diye Niu heyecanla sordu.

- Üstat dedi ki: "Bir insan, vicdanında yanlış birşey yapmadığına inanıyorsa, neden kaygı duysun? Neden korku duysun?"

V - Ssu-ma Niu, kaygıyla dedi ki: "Herkesin erkek kardeşleri var, yalnızca benim yok."

- Tzu-hsia ona dedi ki: "Şunu işittim: ölüm ve yaşam, göğün buyruğudur. Varsıllık ve onursa, yazgının işidir. 'Üstün insan' hep saygı görür ve başarısızlığa uğramazsa, başkalarına saygılı olur ve törenlere bağlı kalırsa, bütün dünyada herkes onun kardeşi olur. 'Üstün insan', kardeşleri olmadığı için neden üzüntü duysun?"

VI - Tzu-chang, 'akıllı bir insanın nasıl olması gerektiğini' sordu.

- Üstat dedi ki: "Ayrımında olmadan zihinde yer eden karaçalmalardan ve insanı ürküten sözlerden kendisini uzak tutabilen kimse, akıllı ve uzak görüşlüdür."

VII - Tzu-kung, 'hükümet'i sordu. Üstat dedi ki: "Bir hükümet için gerekli olan şeyler, yeter derecede besin, askerlik araç gereçleri ve halkın hükümdarına güveni olmasıdır."

- Tzu-kung dedi ki: "Bunların birinden vazgeçmek gerekse, hangisi önce gelir?" Üstat, "Askersel araç gereç," dedi.

- Tzu-kung, bir daha sordu: "Geriye kalan ikisinin birinden de vazgeçmek gerekse, hangisi önce gelir?" Üstat yanıt verdi: "Yiyecekten vazgeçilebilir. Eskiden beri insanlar ölmeye yazgılıdırlar; ama, halkın hükümdarına güveni yoksa, o devlet ayakta duramaz."

VIII - Chi Tzu-ch'ang (82) dedi ki: "'Üstün insan'da, yalnızca değerli şeyler aranır. Neden süsleyici şeyleri arayalım?"

- Tzu kung dedi ki: "Ah azizim, sizin sözleriniz, 'üstün insan' olduğunuzu belirtiyor."

- "Süs bir cevherdir; cevher de bir süs gibidir. Kaplanın ve sırtlanın postu, keçi ya da köpeğin derisi gibidir."

IX - Dük Ai, Yu Tso'ya dedi ki: "Kıtlık yılındayız, harcamalarımız da çok... Ne yapmalıyız?"

- Yu Tso yanıt verdi: "Neden halka ek vergi koymuyorsunuz?"

- Dük dedi ki: "İki ölçek (buğday) verenlere bunu uygulamıyorum da, bir ölçek verenlere bunu nasıl uygularım?" (83)

- Yu Tso yanıt verdi: "Halk gönenç içindeyse, prenslerine de fazlasıyla vereceklerdir. Halk yokluk içindeyse, prensleri kendisine verilen fazlalıktan hoşlanmayacaktır."

X - Tzu-chang, 'Erdemimizi nasıl geliştirebileceğimizi ve kötülükleri nasıl anlayabileceğimizi' sordu. Üstat dedi ki: "Bağlılığı ve içtenliği birinci ilke olarak ele al; doğruluktan ayrılma; işte bu, erdemi yükseltmektir."

- "Bir insanı seversiniz ve onun yaşamasını istersiniz. Ondan nefret ettiğinizde onun ölmesini istersiniz. İşte bu bir kuruntu durumudur."

XI - Ch'i dükü Ching Konfüçyüs'e hükümet üzerine sordu, Konfüçyüs yanıt verdi: "Bir ülkede prens, prens olarak; baba, baba olarak; oğul, oğul olarak davranırsa, orada bir hükümet vardır."

- Dük, "Çok güzel," dedi, "Gerçekten prens, prens gibi; baba, baba gibi; oğul da oğul gibi davranmazsa, yıllık gelirim ne denli çok olsa da, ben mutlu olabilir miyim!"

XII - Üstat dedi ki: "Ah. Yu, önemsiz bir söz için dava açar. Tzu-lu, kesinlikle sözünde durur."

XIII - Üstat dedi ki: "Davaları işitince, ben de başkaları gibiyim; ama neden halkın dava etmesine engel olmalı?"

XIV - Tzu-chang, 'hükümet'i sordu. Üstat dedi ki: "Hükümeti yönetme sanatı; yorgunluk duymadan hükümet işlerini yapmak ve onları yanılmadan uygulamaktır."

XV - Üstat dedi ki: "Ciddi bir çalışmayla ve tören kurallarına bağlı kalmakla bir insan doğruluktan ayrılmaz."

XVI - Üstat dedi ki: "'üstün insan', başkalarının iyi yanlarını geliştirmelerini ister; kötü yanlarının gelişmesini istemez. Düşük bir insansa, bunun tam tersini yapar."

XVII - Chi K'ang, Konfüçyüs'e 'hükümet'i sordu. Konfüçyüs yanıt verdi: "Ülkeyi yönetmek demek, halkı doğru yola götürmek demektir. Halkı doğrulukla yönetirsen, doğru davranmamayı kim göze alabilir?"

XVIII - Chi K'ang, 'ülkede huzursuzluk yaratan hırsızlara ne yapılması gerektiğini' Konfüçyüs'ten sordu. Konfüçyüs dedi ki: "Siz açgözlü olmasaydınız, onlara ödül verseniz bile, onlar yine çalmazlardı."

XIX - Chi K'ang Konfüçyüs'e yine 'hükümet'i sordu, dedi ki: "İyi ilkeler için, ilkelere bağlı olmayanları öldürme konusunda ne dersiniz?"

- Konfüçyüs yanıt verdi: "Hükümeti yönetirken neden öldürmekten söz ediyorsunuz? İyi olan şeyler için isteklerde bulunursanız, halk da iyi olur. Büyüklerle küçükler arasındaki ilişki, yelle otlar arasındaki ilişkiye benzer. Yel esince, otlar eğilir."

XX - Tzu-chang sordu: "Üstün bir bilgin olarak tanınan bir kimsenin nasıl olması gerekir?"

- Üstat dedi ki: " 'Üstünlük'le ne demek istiyorsunuz?" Tzu-chang yanıt verdi: "Bütün ülke içinde ve kendi boyunda tanınmış bir kimse."

- Üstat dedi ki: "Bu ünlü olmaktır; üstünlük değildir."

"Üstün bir insan, sağlam özyapılı, dürüst ve doğruluğu seven bir kimsedir. O, insanların sözlerini ölçer, kişiliğini inceler ve başkalarına karşı alçakgönüllü olmaya çalışır. Böyle bir adam, ülkesi ve boyu içinde tanınır."

"Ünlü bir insana gelince; o, görünüşte erdemlidir; ama, bunun tersini yapar ve kendisinden hiç kuşku duymaz. Böyle bir insan da, ülkesi ve boyu içinde bilinir."

XXI - Fan Ch'ıh, Üstat'la yağmur sunağının bulunduğu yerde, ağaçlar altında geziniyordu; dedi ki: "Erdemi nasıl yükseltebileceğimizi, kötü davranışları nasıl düzeltebileceğimizi, yanılgıları nasıl anlayabileceğimizi sorabilir miyim?"

- Üstat dedi ki: "Gerçekten güzel bir soru!"

"Önce, gereken şeyi yapmak ve başarıyı sonra düşünmek. Bu, erdemi yükseltme yolu değil midir; kendisinin zayıf yanlarını anlatmak ve başkalarının kötülüklerini söylememek... İşte bu kötülüğü düzeltmek değil midir? Ufak bir öfkeyle yaşamına kıymak ve ailesini derde sokmak. Bu bir yanılgı değil midir?"

XXII - Fan Ch'ıh 'iyilikseverlik'i sordu. Üstat dedi ki: "Bütün insanları sevmektir." 'Bilgi'yi sordu. Üstat, "İnsanları tanımaktır!" dedi. Fan Ch'ıh bunları anlamadı.

- Üstat dedi ki: "Dürüst insanları hizmetine al; dürüst olmayanları bir yana bırak. Böylece, dürüst olmayanlar dürüstleşebilirler."

- Fan Ch'ıh Üstat'ın yanından ayrıldı. Tzu-hsia'yı görünce dedi ki: "Biraz önce Üstat'la birlikteydim. Ona bilgiyi sordum. Bana dedi ki: 'Dürüst olanları hizmetine al, dürüst olmayanları bir yana bırak. Böylece onlar dürüstleşebilirler."

- Tzu-hsia dedi ki: "Söyledikleri gerçekten pek yüce!"

- "Shun, kıralken, halk arasından Kaoyao'yu seçti ve onu görevlendirdi; o zaman erdemli olmayanlar ortadan yittiler. T'ang kıralken, halk arasından İ Yin'i seçti ve onu görevlendirdi; o zaman, erdemli olmayanlar yok oldular."

XXIII - Tzu-kung, 'arkadaşlık'ı sordu. Üstat dedi ki: "Arkadaşına içtenlikle öğüt ver ve onu iyilikle yönlendir. Onu yeteneksiz buluyorsan, bundan vazgeç; kendini küçük düşürme."

XXIV - Filozof Tsang dedi ki: "'Üstün insan' kültür yoluyla arkadaşlarını bulur. Onların arkadaşlıklarıyla da kendi erdemini yükseltir."

ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

"Tzu-lu"

I - Tzu-lu 'hükümet'i sordu. Üstat dedi ki: "Halkın yanında ol ve onların işlerine yardım et."

- O daha fazla bilgi istedi. Üstat dedi ki: "Bu işlerden usanma."

II - Chung-kung, Chi ailesinin bakanıydı. 'Hükümet'i sordu. Üstat dedi ki: "Önce sana hizmet edebilecekleri al, onların ufak yanlışlarını bağışla. Erdemli, yetenekli insanları devlet işlerinde görevlendir."

- Chung-kung dedi ki: "Erdemli ve yetenekli insanları nasıl bilip de görevlendireyim?" Üstat, "Bildiğin kimseleri görevlendir; bilmediğin kimseleri de başkaları bırakacaklardır," dedi.

III - Tzu-lu dedi ki: "Wei derebeyi, hükümeti birlikte yönetmeniz için sizi bekliyor. Yapılacak ilk işin ne olduğunu açıklar mısınız?"

- Üstat dedi ki: "Yapılacak ilk iş, ayıklamadır." (84)

- Tzu-lu, "Gerçekten böyle mi?" dedi, "Bu çok yanlış bir şey! Neden bir ayıklamaya gerek görülsün?"

- Üstat dedi ki: "Nasıl da bilgisizsin, Yu! Bir şeyi bilmeyen 'üstün insan' sakıngan davranır."

- "Böyle bir ayıklama yapılmazsa, yapılan işlerde başarıya ulaşılamaz."

- "İşlerde başarıya ulaşılamazsa, toplum kurallarında ve müzikte gelişme olmaz. Toplum kuralları ve müzik gelişmezse cezalar yerine getirilmez. Cezalar yerine getirilmezse, halk ne yapacağını bilemez."

- "Bunun için, 'büyük ve üstün insan', o kişilerden uygun biçimde konuşulmasını ister ve kendi konuştuklarının da uygun biçimde yerine getirilmesi gerektiğini düşünür."

IV - Fan Ch'ıh 'çiftçilik'i öğrenmek istedi. Üstat: "Eski bir çiftçi olarak, bu iş için pek iyi değilim," yanıtını verdi. O, 'bahçıvanlık'ı öğrenmek istedi. Üstat, "Eski bir bahçıvan olarak bu iş için de iyi değilim," yanıtını verdi.

- Fan Ch'ıh çıkınca, Üstat dedi ki: "Fan Hsü (Fan Ch'ıh) gerçekten küçük bir adam!"

- " 'Büyük ve üstün insan' törenleri severse, halk saygısızlık etmeyi göze alamaz. O doğruluğu severse, halk ona uymaktan çekinmez. O, bağlılığı severse, halk içten olur. İşte bunlar elde edilince, ülkenin her yerindeki halk, çocuklarını arkalarında taşıyarak ona gelecektir. Bunun için çiftçiliği öğrenmeye ne gerek var?"

V - Üstat dedi ki: "Bir insan 300 parça şiiri okuyabilse de, hükümet işlerinde yetenekli değilse ya da bir yere bir kurulla gönderildiği zaman yardımcısı olmadan konuşamazsa, bilgisini yayma konusunda bunun ne gibi bir yararı olur?"

VI - Üstat dedi ki: "Bir prensin kendi davranışları doğruysa, buyruklar çıkarmadan da hükümet işleri yapılabilir. Kendisi dürüst davranmazsa, bir sürü buyruk da çıkarsa, bunlara kimse uymaz."

VII - Üstat dedi ki: "Lu ve Wei hükümetleri kardeştir." (85)

VIII - Üstat dedi ki: "Wei Dükü'nün çocuklarından Ching'e 'bir ailenin ekonomisini iyi bildiğimi' söyledim." O, eşyaya sahip olduğunda, Üstat, "Ha, işte bir koleksiyon!" dedi. Onlar çoğaldığı zaman, Üstat, "Ha, herşey tamam!" dedi. O zengin olunca Üstat, "Ha, işte bu çok güzel!" dedi.

IX - Üstat Wei'ye gittiğinde, Tsan Yu onun arabasını sürmüştü.

- Üstat, "İnsanlar nasıl da çok!" diye düşündü.

- Yu dedi ki: "İnsanlar böyle türlü türlü olunca, onlara karşı ne yapılabilir?" Üstat, "Onları zenginleştir," dedi.

- "Onlar zenginleşince, başka ne yapılabilir?" Üstat, "Onlara bilgi ver," dedi.

X - Üstat dedi ki: "Beni yanına alacak bir prens olsa, 12 ay içinde önemli işler yapardım. Üç yıl içinde hükümet çok iyi bir duruma gelirdi."

XI - Üstat dedi ki: "İnsanlar bir ülkeyi yönetseler, yüz yıl içinde, kesinlikle kötü şeyleri ortadan kaldırırlar ve cezaları uygulamazlar. Bu sözler gerçekten doğru mudur?"

XII - Üstat dedi ki: "Gerçek bir hükümdar gelse bile, yine bir kuşağın geçmesi gerekir; erdem, ancak bundan sonra egemen olur."

XIII - Üstat dedi ki: "Bir yönetici doğru davranırsa, hükümeti yönetmekte ne gibi bir güçlük çekebilir? Kendisi doğru yolda gitmezse, başkalarının davranışlarını düzeltmenin anlamı ne?"

XIV - Tsan Yu saraydan dönüyordu. Üstat ona dedi ki: "Neden böyle geç kaldın?" O yanıt verdi: "Hükümet işleri vardı." Üstat, "Aile işleri olacak. Hükümet işleri olsaydı, ben burda olsam da, haberim olurdu." dedi.

XV - Dük Ting, 'Ülkeyi mutluluğa kavuşturacak tek bir tümcenin var olup olmadığını' sordu. Konfüçyüs, "Böyle bir etki, bir tek tümceden beklenemez," dedi.

- "Halkın arasında bir söz vardır: 'Bir prens olmak güçtür. Bir bakan olmak da kolay değildir' ".

- "Bir hükümdar, prens olmanın güçlüğünü biliyorsa, böyle bir tümceden onun ülkesinin mutluluğa kavuşması beklenemez mi?"

- Dük dedi ki: "Bir ülkeyi yok eden bir tümce var mıdır?" Konfüçyüs yanıt verdi: "Böyle bir etki, bir tek tümceden beklenemez. Halk arasında bir söz vardır. 'Prens olmaktan hoşlanmıyorum; ama, söylediklerime hiç kimsenin karşı çıkmamasından da zevk duyuyorum!'"

- "İyi sözler söylerse hükümdara hiç kimsenin karşı çıkmaması, hoş bir şey değil midir? Bu sözler iyi değilse ve hiç kimse onlara karşı çıkmazsa, bu bir tümceden ülkenin yok olması beklenemez mi?"

XVI - Dük Shıh, 'hükümet'i sordu.

- Üstat dedi ki: "İyi bir hükümet, yanında olanları mutlu kılar. Uzakta olanları kendisine çeker."

XVII - Tzu-hsia, Chü-fu'da (86) valiydi; 'hükümet'i sordu. Üstat dedi ki: "İşlerin çabuk yapılmasını isteme. Küçük şeylerden yararlanmaya çalışma. İşlerin çabuk yapılmasını istemek, o şeylerin en iyi biçimde yapılmasını önler. Küçük şeylerden yararlanmaya çalışmak, büyük işlerin tamamlanmasını engeller."

XVIII - Dük Shıh, Konfüçyüs'ü çağırdı, dedi ki: "İçimizde çok dürüst olanlar var. Birinin babası bir koyun çalsa, oğlu onu yetkililere bildirir."

- Konfüçyüs dedi ki: "Bizim ülkedeki dürüst insanlar bunlardan farklıdır. Baba, oğlunun suçunu üstüne alır. Oğul babasının yanlışını gizler. İşte doğruluk bunun içindedir."

XIX - Fan ch'ıh, 'en iyi erdem'i sordu. Üstat dedi ki: "İnsan yalnız yaşarken ağırbaşlı olmalı. Görevi başındayken dikkatli olmalı. Başkalarıyla arkadaşlık ederken içten olmalı. Yabanıl boylar içinde yaşasa bile, yine bunları bırakmamalı."

XX - Tzu-kung, 'Bir insanın bilgin olarak tanınması için ne gibi özellikleri olması gerektiğini' sordu. Üstat dedi ki: "O kimse, kendi davranışlarından utanç duyarsa ve bir yere gönderildiğinde, çevresindekileri küçük düşürmezse, bu kimseye 'bilgin' denir."

- Tzu-kung, "bu kimseden sonraki yeri kimin alabileceğini sorabilir miyim?" dedi. Üstat, "Aile üyeleri arasında 'anaya babaya bağlı' ve köylü komşuları arasındaysa 'kardeş' olarak tanınan kimsedir," dedi.

- Öğrencisi, bir daha sordu: "Bundan sonraki aşamalarda kimlerin bulunabileceğini sorabilir miyim?" Üstat, "Bu kimseler, söyledikleri şeylerde kesinlikle içtendirler ve davranışlarında çok kararlıdırlar. Onlar inatçı küçük insanlardır. Böyle olmakla birlikte, bundan sonraki sınıfa girebilirler," yanıtını verdi.

- Tzu-kung yine sordu: "Şu zamandaki devlet işlerinde görevi olanlar, hangi sınıfa girerler?" Üstat yanıt verdi: "Oooo, onlar yalnızca birer araçtır; söz edilmeye değmezler."

XXI - Üstat dedi ki: "Orta yolu izleyen bir insanı bulamadım. Böylece, kime bilgi vereceğim? Çalışkan ve sakıngan kimseleri bulmalıyım. Çalışkan olanlar ilerler ve gerçeği elde ederler. Sakıngan olanlar, kendilerini yanlışlıklardan korurlar."

XXII - Üstat dedi ki: "Güney halkının bir sözü vardır: 'Direngen olmayan bir insan, ne büyücü ne de doktor olabilir.' Güzel değil mi!"

- "Erdemde süreklilik olmazsa, o kimsenin saygınlığı azalır."

- Üstat, "Bu, yalnızca iyi ve kötüyü önceden bilememesinden ileri gelir," dedi.

XXIII - Üstat dedi ki: "Büyük ve üstün insan, inceliklidir; ama, yaltaklanmaz. Küçük insan yaltaklanır; ama, incelikli değildir."

XXIV - Tzu-kung dedi ki: "Bütün komşularının sevdiği bir insan için ne söyleyebilirsiniz?" Üstat yanıt verdi: "Onun için düşündeş olmayabiliriz." "Komşularının nefret ettiği bir kimse için ne dersiniz?" Üstat, "Onun kötü olduğu üzerine bir sonuca varmamış olabiliriz. İyi olan komşular onu severler, kötü olanlar ondan nefret edebilirler," yanıtını verdi.

XXV - Üstat dedi ki: " 'Büyük ve üstün insan'a hizmet etmek kolay; ama, onu hoşnut etmek güçtür. Onu doğrulukla bağdaşamayan şeyler konusunda hoşnut etmeye çalışırsak, o, bundan hoşlanmayacaktır. Ama, o, buyruğunda bulunan insanları, yeteneklerine göre çalıştırır. Küçük insana hizmet etmek güçtür, hoşnut etmek kolaydır. Onu doğrulukla bağdaşmayan şeyler konusunda hoşnut etmeye çalışsan bile, o yine bundan hoşlanacaktır. Buyruğunda bulundurduğu insanları da öyle çalıştırır."

XXVI - Üstat dedi ki: "Büyük ve üstün insanın gururu yoktur ve ağırbaşlıdır. Küçük insansa, kendini beğenir ve ağırbaşlı değildir."

XXVII - Üstat dedi ki: "Dayanıklılık, katlanma, yalınlık ve alçakgönüllülük erdeme yakındır."

XXVIII - Tzu-lu, "Bir insanın kendisini bilgin olarak göstermesi için ne gibi özellikleri olması gerekir?" diye sordu. Üstat yanıt verdi: "Bu kimse ciddi, çevik ve yumuşak olursa, ona 'bilgin', denir. Arkadaşları arasında ciddi ve çevik, kardeşleri arasında da yumuşak olmalıdır."

XXIX - Üstat dedi ki: "İyi bir insan, halkı 7 yıl eğittikten sonra, onları savaşa gönderebilir."

XXX - Üstat dedi ki: "Halka bilgi vermeden onları savaşa göndermek, onları yok etmek demektir."

ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

"Hsien Wen" (87)

I - Hsien 'utancın ne olduğunu' sordu. Üstat dedi ki: "Ülkede iyi bir hükümet iş başında olduğu zaman, düşünülen şey, yalnızca 'aylık'sa, işte bu utançtır."

II - "Üstün olma isteği, övünmek, açgözlülük yok edildiğinde, 'erdemin' ortaya çıktığı sanılıyor."

- Üstat dedi ki: "Bu, belki güç olan bir şeyin başarılması kabul edilebilir; ama bunun üstün erdemle ilgili olabileceğini sanmıyorum."

III - Üstat dedi ki: "Bir ülkede iyi bir hükümet olduğunda, sözler ve davranışlar, sonuna dek özgürdür. Kötü bir hükümet iş başındayken, davranışlar belki sonuna dek özgürdür; ama konuşmalarda sakıngan olmak gerekir."

V - Üstat dedi ki: "Erdemli insanlar, kesinlikle doğru konuşur; ama doğru konuşanlar erdemli olmayabilir. İlkeleri yoktur."

VI - Nan-kung Kuo (88) Konfüçyüs'e sordu: "İ, ok atmakta beceriliydi. Ao, bir gemiyi sürebilirdi. Ama, her ikisi de doğal bir ölümle ölmedi. Yü ve Chi tarım gereçleri üzerinde çalıştı ve imparatorluğu elde ettiler." Bunlara karşılık olarak Üstat bir şey söylemedi; ama, Nankung Kuo dışarı çıktığında dedi ki: "O, gerçekten 'üstün' bir insan! O, erdemi gerçekten seven bir insan!"

VII - Üstat dedi ki: " 'Üstün insan' olup da, erdemi olmayan insanlar bulunabiliyor! Ama, düşük insanlar, asla erdemli olamaz."

VIII - Üstat dedi ki: "İnsanı dikkatli bir çalışmaya götüremeyen bir sevgi var olabilir mi? İnsanı doğru yola götüremeyen bir bağlılık var olabilir mi?"

IX - Üstat dedi ki: "Hükümetin buyruklarının hazırlanmasında ilk taslağı P'i Shan yaptı. Shıh-shu bunu inceledi ve konusu üzerinde konuştu. Tzu-yü dış ilişkiler yöneticisi olarak bunun biçemi üzerinde çalıştı. Sonunda da, Tzu-ch'an (Tung-li'li) buna son biçimini vererek bitirdi." (89)

X - Birisi Tzu-ch'an'ı sordu. Üstat, "O, incelikli bir insandır." (90) dedi.

- O, Tzu-hsi'yi sordu. Üstat, "O, adam!" dedi.

- O, Kuan Chung'u sordu. Üstat dedi ki: "Pien kenti 300 ailesiyle birlikte Po ailesinin başkanının elinden alındı; ama, o yaşamının sonuna dek yalnızca pirinç yemek zorunda kalmasına karşın, yakınmadı."

XI - Üstat dedi ki: "Yakınmaksızın yoksulluğa katlanmak güçtür. Gururu olmayanın zengin olması kolaydır."

XII - Üstat dedi ki: "Mang Kung-ch'o'nun, Chao ve Wei ailelerinin yaveri olması daha uygundur; ama T'ang ve Hsieh devletinde büyük bir memur olması kesinlikle uygun değildir." (91)

XIII - Tzu-lu, 'yetkin insanın nasıl olması gerektiğini' sordu. Üstat dedi ki: "Tsang Wu-chung'un bilgisini, Kung-ch'o'nun tokgözlülüğünü, Pien'li Chuang'ın gözüpekliğini ve Tsan Ch'iu'nun türlü yeteneklerini elde etmiş bir insanı düşün. Bunlara tören kurallarına ve müziğe bağlılığı da eklersen, işte böyle bir kimseye 'yetkin' denebilir." (92)

XIV - Üstat, King-ming Chia'ya, Kung-shu Wen'i sordu, "Sizin efendinizin konuşmadığı, gülmediği ve bir şey kabul etmediği doğru mudur?" (93)

- Kung-ming Chia yanıt verdi: "Bu söylentiler doğru değildir. Benim efendim zamanı gelince konuşur; böylece insanlar onun konuşmasından usanmazlar. Eğlenceli bir zamanda güler; böylece onun gülmesinden usanmazlar. Doğruluğa uygunsa, o şeyi kabul eder; bundan dolayı insanlar, onun hep almayı istemesinden usanmazlar." Üstat, "Demek böyle! Ama bu, gerçekten böyle mi?" dedi.

XV - Üstat dedi ki: "Tsan-Wu-chung, Fang'a sahip olduğunda, Lu Dükü'ne ailesine bir ardıl [halef] seçmesini söyledi. Dük'e bu konuda baskı yapmadığı söyleniyorsa da, böyle davrandığı kanısındayım."

XVI - Üstat dedi ki: "Tsin Dükü Wen, kurnazdı ve dürüst değildi. Ch'i Dükü Huan dürüsttü, ama kurnaz değildi." (94)

XVII - Tzu-lu dedi ki: "Dük Huan, kardeşi Chiu'nun öldürülmesine neden oldu. Shao Hu, efendisiyle birlikte öldü; ama, Kuan Chung ölmedi. Onun erdemsiz bir insan olduğu söylenemez mi?" (95)

- Üstat dedi ki: "Dük Huan, bütün prensleri topladı; ama, silahları ve savaş arabaları yoktu. Bu, yalnızca Kuna Chung'ın etkisiyle yapılmıştı. Onun gibi kim erdemli olabilir? Onun gibi kim erdemlidir?"

XVIII - Tzu-kung dedi ki: "Sanırım ki, Kuan Chung erdemli bir insan değil. Dük Huan, kardeşi Dük Chiu'nun öldürülmesine neden olduğunda Chung onunla birlikte ölmeyi göze alamadı. Bundan başka, Huan'ın başbakanı oldu."

- Üstat dedi ki: "Kuan Chung, Dük Huan'ın başbakanı mı oldu? Huan'ı bütün prenslerin önderi yaptı, imparatorluğu birleştirdi ve düzenledi. Bugüne dek, halk onun verdiği armağanlardan hoşnut kaldı. Şimdi biz Kuan Chung için saçlarımızı çözmeli ve paltolarımızı soldan iliklemeliyiz." (96)

- "Sen ondan, sıradan erkeklerin ve ırmakta ya da hendeklerde kendi canına kıyan sıradan kadınların bağlılığını mı bekleyeceksin? Bu insanlar konusunda kimse bir şey bilmiyor mu?"

XIX - Büyük memurlardan Hsien, King-shu Wenlerin aile bakanı olmuştu. Wen'le birlikte prensin sarayına gitti.

- Üstat bunu işittiğinde dedi ki: "O, üstün insan olmayı hak etti."

XX - Üstat, Wei Dükü Ling'in ilkesiz yönetiminden söz ediyordu. Ch'i K'ang "Onun böyle bir özyapısı varken nasıl oluyor da hâlâ hükümdarlık edebiliyor?" dedi. (97)

- Konfüçyüs dedi ki: "Chung-shu Yü, onun konuklarıyla ilgileniyor; To, Atalar Tapınağı'na bakıyor; Wang-sun Chia da orduyu yönetiyor. Bu gibi adamları olan biri hükümdarlığı nasıl yitirebilir?"

XXI - Üstat dedi ki: "Alçakgönüllü olmayan biri, konuşurken sözlerinin iyi olması bakımından güçlük çekecektir."

XXII - Chan Ch'ang, Ch'i Dükü Chien'i öldürmüştü. (98)

- Konfüçyüs banyosunu yaptı ve saraya gitti. Dük Ai'yı çağırttı, dedi ki: "Chan Heng, hükümdarını öldürdü. Onu cezalandırmanızı istiyorum."

- Dük dedi ki: "Üç Aile'nin başkanlarına haber ver."

- Konfüçyüs eve dönünce dedi ki: "Ben de büyük memurlar gibi, bu konuyu bildirmemeyi göze alamam. Prensim de bana, 'yalnızca Üç Aile'ye haber ver' dedi."

- O, aile başkanlarına gidip bu olayı anlattı; ama, onlar eyleme geçmediler. Bunun üzerine Konfüçyüs dedi ki: "Büyük memurlar gibi, böyle bir işi bildirmemeyi göze alamadım."

XXIII - Tzu-lu, 'Bir hükümdara nasıl hizmet edileceğini' sordu. Üstat yanıt verdi: "Ona baskı yapma ve sonra onu gücendirme."

XXIV - Üstat dedi ki: "Büyük ve üstün insanın ilerlemesi yukarıya doğrudur; düşük bir insanın ilerlemesiyse aşağı doğrudur."

XXV - Üstat dedi ki: "Eski zamanlarda, insanlar bilgiyi kendilerini yetiştirmek için edinirlerdi. Bu zamandaysa, insanlar bilgiyi başkalarını övmek için elde etmeye çalışıyorlar."

XXVI - Chü Po-yü, (99) Konfüçyüs'e bir haberci gönderdi. Konfüçyüs onunla oturup konuştu; dedi ki: "Efendin neyle uğraşır?" Haberci yanıt verdi: "Efendim yanlışlarını azaltmaya çalışıyor; ama henüz başarıya ulaşamadı." Haberci gidince Üstat: "Gerçekten bir haberci! Gerçekten bir haberci!" dedi.

XXVII - Üstat dedi ki: "Hükümet dairesinde bir görevi olmayan bir kimsenin hükümetin yönetimi konusunda plan yapmasına hiç de gerek yoktur.

XXVIII - Filozof Tsang dedi ki: "Büyük ve üstün insan, düşüncelerinde sınırı aşmaz."

XXIX - Üstat dedi ki: "Büyük ve üstün insan konuşmalarında sakıngan, ama davranışlarında hızlıdır."

XXX - Üstat dedi ki: "Büyük ve üstün insanın yolu üç kat yüksektir. Ben ona eşit değilim. Erdemli olanlar, kaygıdan; akıllı olanlar, korkudan uzaktırlar."

- Tzu-kung dedi ki: "Üstadım, bu sizin söyledikleriniz değil mi?"

XXXI - Tzu-kung, insanları birbirleriyle karşılaştırıyordu. Üstat, "Tzu değerli bir insan değil midir? Artık onun için harcayacak zamanım yok," dedi.

XXXII - Üstat dedi ki: "İnsanların beni tanımamalarından dolayı kaygılanmam. Kendi yeteneksizliğimden kaygılanırım."

XXXIII - Üstat dedi ki: "Aldatmayı düşünmeyen ve inanmadığını belli etmeyen ve bununla birlikte bunları anlayabilen bir kimse, değerli bir kişi değil midir?"

XXXIV - Wei-shang Mao, Konfüçyüs'e dedi ki: "Ch'iu, nasıl oluyor da siz burada, böyle oturup duruyorsunuz? Siz güzel konuşan bir insan değil misiniz?"

- Konfüçyüs dedi ki: "Böyle bir insan olduğumu söyleyemem; ama, inatçı olmaktan da nefret ederim."

XXXV - Üstat dedi ki: "Bir at, yalnızca güçlü olduğundan dolayı değil, başka iyi özelliklerinden dolayı Ch'i adını (100) alır."

XXXVI - Biri dedi ki: "Kötülüğe iyilikle karşılık veren biri için ne dersiniz?"

- Üstat yanıt verdi: "Peki, siz iyiliğe neyle karşılık verirsiniz?"

- "Haksızlığa adaletle, inceliğe incelikle karşılık veririm."

XXXVII - Üstat dedi ki: "Ne yazık, beni anlayan hiç kimse yok."

- Tzu-kung dedi ki: "Beni anlayan hiç kimse yok demekle neyi söylemek istediniz?" Üstat yanıt verdi: "Ben 'Gök'e karşı söylenmiyorum; insanlara sitem etmiyorum. Çalışmalarım az, anlayışımsa çok yüksek. Ama işte 'Gök', o beni anlıyor!"

XXXVIII - Kung-po Liao, (101) Tzu-lu'dan Chi-sun'a yakındı. Tzu-fu Ching-po bunu Konfüçyüs'e bildirdi; dedi ki: "Belki Kung-po Liao Üstadımıza yanlış bilgi vermiştir. Benim, Liao'yu öldürüp onun cesedini pazarda ve sarayda gösterme gücüm var."

- Üstat dedi ki: "İlkelerim gelişmişse, bu 'yazgının' işidir. İlkelerim gelişmemişse, bu da 'yazgının' işidir. Kung-po-liao 'yazgı' karşısında ne yapabilir?"

XXXIX - Üstat dedi ki: "Kimi değerli insanlar, yalnızlığa çekiliyorlar."

- "Kimileri, ülkelerini bırakıp gidiyorlar."

- "Kimileri, kötü bakışlardan uzaklaşıyorlar."

- "Kimileri de, anlamsız sözlerden kaçıyorlar."

XL - Üstat dedi ki: "Bütün bunları yapanlar, 7 kişidir."

XLI - Tzu-lu geceyi Shıh-men'de geçirdi. (102) Kapıdaki koruman ona, "Kimi görmekten geliyorsunuz?" diye sordu. Tzu-lu, "Bay K'ung'dan..." dedi. Koruman, "O mu? Zamanın çetinliğini bildiği halde, yine bu zamanın içinde iş görmeye çabalayan insan değil mi?" dedi.

XLII -Üstat Wei'deyken, bir gün taştan yapılmış bir müzik aletini çalıyordu. (103) Elinde hasır bir sepet bulunan bir adam, Konfüçyüs'ün kapısının yanından geçerken dedi ki: "Bu çalgıyı çalan kimsenin de, yüreği böyle doludur."

- Biraz sonra dedi ki: "Bu ses veren şeyler nasıl da sıradan. Ona (Konfüçyüs'e) kimse aldırış etmediğinde, o hemen başka bir iş yapmak istediğini gösterir. Derin sulardan giysiyle, derin olmayan sulardansa etekler kaldırılarak geçilir."

- Konfüçyüs dedi ki: "Amacında ne kadar kararlı! Ama bu güç bir şey değil!"

XLIII - Tzu-chang dedi ki: "Shu'da (tarih kitabı) 'sarayda yapılan yas törenleriyle ilgilenen Tao-tsung üç yıl konuşmadı' sözünden ne anlaşılmalıdır?" (104)

- Üstat dedi ki: "Neden Kao-tsung buna örnek olarak gösteriliyor? Eski insanların hepsi bunu yaptılar: Hükümdar ölünce, memurlar görevlerini yerine getirdiler ve üç yıl başbakandan buyruk aldılar."

XLIV - Üstat dedi k: "Hükümdarlar törenlere dikkat ederlerse, halk hemen onların hizmetine koşar."

XLV - Tzu-lu 'üstün insan'ı sordu. Üstat, "Kendisini büyük bir dikkatle yetiştirmek isteyen kimsedir," dedi. Tzu-lu "Hepsi bu mu?" dedi. Üstat, "Başkalarına rahatlık verecek kadar kendisini yetişiren kimse," dedi. Tzu-lu yine "Bu kadar mı?" diye sordu. Üstat, "Bütün insanlara rahatlığı sağlamak için kendisini yetiştiren kimsedir. Dahası, Yao ve Shun bile bu konuda kaygılıydılar," yanıtını verdi.

XLVI - Yüan Tsang, yere çömelmiş, Üstadın gelmesini bekliyordu. (105) Üstat dedi ki: "Bir kimse çocukken, küçüklere yakışacak gibi alçakgönüllülük gösteremezse, gençken yararlı şeyler yapamazsa, yaşlılığında da böyle yaşamayı sürdürürse, o, bulaşıcı bir hastalıktır." Sonra elindeki bastonla onun ayağına vurdu.

XLVII - Konfüçyüs, Ch'üeh köyünden bir çocuğu, ziyaretçilerini bildirmesi için hizmetine aldı. Biri, çocuk için, "Sanırım iyi yetişti!" dedi. (106)

- Konfüçyüs dedi ki: "Bana kalırsa, bu çocuk büyük bir adamın yerini almak için onlarla omuz omuza geldi. O, bilgisini geliştirmek isteyen bir insan değil, yalnızca, pek çabuk büyük bir adam olmak isteyen bir kişi.

ON BEŞİNCİ BÖLÜM

"Weil Ling Kung"

I - Wei Dükü Ling, 'ordu işleri'ni sordu. Konfüçyüs şöyle yanıt verdi: "Kurban kapları konusunda çok şey duydum; ama, askerlik işleri konusunda bir şey bilmiyorum." Ertesi gün Dük buradan ayrıldı.

- Chan'dayken yiyecekleri bitmişti. Yanındakiler öyle hasta oldular ki, yerlerinden kalkamadılar.

- Tzu-lu, üzüntüyle dedi ki: " 'Büyük ve üstün insan'ın bunlara katlanması mı gerekir? Üstat yanıt verdi: "'Büyük ve üstün insan' gerçekten yokluğa katlanır. Küçük bir insansa, yokluk içinde olduğunda, daha çoğunu harcamak ister."

II - Üstat dedi ki: "Tzu, beni birçok şeyler öğrenen ve bunları unutmayan bir insan olarak düşünür müsün?"

- Tzu-kung yanıt verdi: "Evet, ama böyle değil mi?"

- Üstat, "Hayır, ben her şeyi içine alan bilgiyi arıyorum," dedi.

III - Üstat dedi ki: "Yu, erdemin ne olduğunu bilen insan pek az."

IV - Üstat dedi ki: "Shun, ülkesini, kişisel olarak çabalamadan yönetebildi mi? O ne yaptı? Hiçbir şey yapmadı; ama, ciddilikle ve ağırbaşlılıkla tahtında oturdu." (107)

V - Tzu-chang, "Bir insanın davranışı nasıl olmalıdır?" diye sordu.

- Üstat yanıt verdi: "Sözlerinde içten ve doğru, davranışlarında saygılı ve dikkatliyse, bu kimsenin davranışı kuzeyin ve güneyin yabanıl boyları arasında bile beğenilir. Sözlerinde içten ve doğru değil, davranışlarında saygılı ve dikkatli değilse, bu insan komşuları arasında beğenilir mi?"

- "Ayaktayken önündeki iki şeyi (araba) görürse, arabasındayken boyunduruğa bağlı olan şeyleri görürse, o zaman bu şeyleri kullanabilir."

- Tzu-chang bu sözleri kemerinin üstüne yazdı.

VI - Üstat dedi ki: "Tarihçi Yü, gerçekten dürüst bir insandı. Ülkede iyi bir hükümet iş başındayken, o bir ok gibiydi. Kötü bir hükümet hüküm sürdüğü sırada, o, yine bir ok gibiydi (kararlı ve doğru)."

- "Chü Po-yü gerçekten 'büyük ve üstün bir insan'dır! İyi bir hükümet iş başındayken, o hep dairesinde bulunurdu. Kötü bir hükümet iş başındayken kendini uzakta tutardı."

VII - Üstat dedi ki: "Konuşulacak bir insan olduğunda, onunla konuşamamak, onu yitirmek demektir. Konuşulamayacak bir insanla konuşmaksa sözlerin boşuna harcanması demektir. Akıllı olan, ne o insanı yitirir, ne de sözleri boşuna harcar."

VIII - Üstat dedi ki: "İstençli bilginler ve erdemli insanlar, erdemlerine zarar verecek bir yaşama yolunu aramazlar; dahası, erdemlerini yetkinleştirmek için yaşamlarını bile verirler."

IX - Tzu-kung, 'Erdemli olmak için ne yapılması gerektiğini' sordu. Üstat dedi ki: "İyi iş yapmak isteyen bir işçi, önce araçlarını bilemeli. Bir ülke de, büyük memurlar arasından en değerlilerini seçmeli. Bilginler arasından en erdemlisiyle arkadaşlık etmeli."

X - Yen Yüan, 'Bir ülkenin nasıl yönetilmesi gerektiğini' sordu.

- Üstat dedi ki: "Hsia sülalesinin yolundan git."

- "Yin sülalesinin devlet arabasına bin."

- "Chou hanedanının tören şapkasını giy."

- "Shao'nun (Shun'un) danslı müziğini çal."

- "Chan'ın müzik ve şarkılarını bırak, iki yüzlü insanlardan uzaklaş. Changların şarkıları yasalara aykırıdır. İki yüzlü insanlar tehlikelidir."

XI - Üstat dedi ki: "Bir insan uzağı düşünmezse, yakın bir zamanda kesinlikle üzüntüyle karşılaşacaktır."

XII - Üstat dedi ki: "Her şey bitti! Güzelliği sevdiği kadar, erdemi de seven bir insan görmedim."

XIII - Üstat dedi ki: "Tsang Wen, konum ve görev çalan bir insan gibi davranmadı mı? O, Liuhsialı Hui'nin yeteneklerini biliyordu; ama, ona sarayda bir görev vermedi."

XIV - Üstat dedi ki: "Kendisinden çok, başkalarından az isteyen bir insan kendini kötülüklerden uzak tutar."

XV - Üstat dedi ki: "Bir insan, 'bu konuda ne düşünebilirim? Bunun için ne düşünebilirim?' diye bir düşünce ileri süremezse, benim de onun için bir diyeceğim olmaz."

XVI - Üstat dedi ki: "Bir küme insan bir arada olup da bütün gün doğruluk konusunda bir tek sözcük söylemez ve sıradan bir konuda öneriler ileri süremezlerse, onların durumu gerçekten kötüdür."

XVII - Üstat dedi ki: "Büyük ve üstün insan, yeteneksizliğinden üzüntü duyar; insanların onu tanımamasından kaygı duymaz."

XVIII - Üstat dedi ki: "Büyük ve üstün insan, her şeyde doğruluğun asıl olmasını ve bunun tören kurallarıyla bağdaşmasını düşünür. Bunu insanlığa uygun olarak yerine getirir, içtenlikle tamamlar. O, gerçekten 'büyük ve üstün insan'dır."

XIX - Üstat dedi ki: " 'büyük ve üstün insan' ölümünden sonra adının unutulacağından dolayı kaygı duymaz."

XX - Üstat dedi ki: " 'büyük ve üstün insan' kendi kendisini bulmaya çalışır. Düşük insansa başkalarını aramaya çabalar."

XXI - Üstat dedi ki: " 'büyük ve üstün insan', gururludur; ama kavga etmez. O, bir toplum adamıdır, partizan değil."

XXII - Üstat dedi ki: " 'büyük ve üstün insan', bir kimseyi sözlerinden dolayı yükseltmez, ne de o insan için güzel sözlerden vazgeçer."

XXIII - Tzu-kung dedi ki: "Bir kimsenin bütün yaşamına kılavuz olabilecek bir şey var mıdır?" Üstat yanıt verdi: "Karşılıklı davranış sözcüğü kullanılamaz mı? Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkalarına yapma!"

XXIV - Üstat dedi ki: "İlişkide bulunduğum insanların hangisinin iyi, hangisinin kötü olduğunu nasıl bileyim? Bir kimseyi yeterinden çok beğenmişsem, bu onu yeterinden çok incelemiş olmamdan ileri gemiştir."

- "Bu gibi insanlar, üç hanedanın izlediği doğru yola göre davramışlardır."

XXV - Üstat dedi ki: "Gençliğimde, tarihçiler de metinlerde açık bir yer bırakırdı. Atı olan bir kimse, atını binmesi için başkasına verirdi. Ne yazık ki şimdi böyle şeyler olmuyor!"

XXVI - Üstat dedi ki: "İki yüzlü konuşmalar, erdemi sarsar. Küçük şeylere karşı sabırsız olmak, büyük tasarıları bozar."

XXVII - Üstat dedi ki: "Halk bir kimseden nefret ettiğinde, bunu incelemek gerekir. Halk bir kimseyi seviyorsa, yine bunu incelemek gerekir."

XXVIII - Üstat dedi ki: "Bir kimse izlediği ilkeleri geliştirebilir. Bu ilkeler insanı geliştirmez."

XXIX - Üstat dedi ki: "Bir insan, yanlışları olup da bunları düzeltmezse, bunları benimsemiş demektir."

XXX - Üstat dedi ki: "Bütün gün yemek yemedim, bütün gece uyumadım, düşündüm; hiç yararı olmadı. En iyi şey öğrenmektir."

XXXI - Üstat dedi ki: "'Büyük ve üstün insan'ın hedefi gerçekliktir. Yemek onun hedefi olamaz. Kıtlık olduğu zaman bile çift sürülebilir; böylece, bilgiyle kazanç elde edilebilir. Üstün insan gerçeği elde edemeyeceğinden kaygılanır, ama yoksul kalacağından kaygı duymaz."

XXXII - Üstat dedi ki: "Bir insanın bilgisi yeterse, ama onu tutacak erdemi yoksa, neyi kazanırsa kazansın, sonunda her şeyi yitirir."

- "Bilgisi olup da bunu sıkı tutacak erdemi varsa, ama ülkesini iyi yönetemiyorsa, halk ona yine saygı göstermez."

- "Bilgisi olup da bunu sıkı tutacak erdemi de varsa ve ülkesini iyi yönetiyorsa, ama halkın tören kurallarına karşı gelmesine neden oluyorsa, o insan yine yetkinliğe erişemez."

XXXIII - Üstat dedi ki: " 'Erdemli bir insan', 'üstün bir insan', sıradan konularda tanınmamış olabilir; ama büyük bir ilgi görebilir. Küçük insanlar, büyük bir ilgi görmeyebilenler; küçük olaylarda tanınabilirler.

XXXIV - Üstat dedi ki: "Erdem, bir insan için su ve ateşten de önemlidir. Ben ateş ve su içinde ölen insanlar gördüm; ama erdem içinde ölenleri görmedim."

XXXV - Üstat dedi ki: "İnsanlar erdemi kendilerine göre düşünürlerse, bunu kendi öğretmenlerine bile veremezler."

XXXVI - Üstat dedi ki: "Büyük ve üstün insan, metin ve tam anlamıyla metindir."

XXXVII - Üstat dedi ki: "Bir bakan, prensine hizmet edersen, önce görevini yerine getirir; aylığını sonra düşünür."

XXXVIII - Üstat dedi ki: "Öğretimde sınıf farkı olmamalıdır."

XXXIX - Üstat dedi ki: "Yolları ayrı olan insanlar birbirlerine yardım edemezler."

XL - Üstat dedi ki: "Konuşmalarda anlam aranır."

XLI - Müzik Üstadı Mien, Konfüçyüs'e uğramıştı. (108) Merdivene geldiklerinde, Üstat ona, "İşte merdiven," dedi. Konukların oturduğu hasıra gelince, "İşte hasır," dedi. Oturduklarında da, "O burada, o şurada," dedi.

- Müzik Üstadı Mien gidince Tzu-chang dedi ki: "Bu gibi şeyleri müzik üstadına anlatmakta yarar var mıdır?"

- Üstat dedi ki: "Körlere yol gösteren bir kimse için, kuşkusuz bunlar kuraldır."

 

ON ALTINCI BÖLÜM

"Chi ailesi"

I - Chi ailesinin başkanı, Chuen-yü'ye saldırıya hazırlanıyordu. (109)

- Tsan Yü ve Chi Lu, Konfüçyüs'ü görmeye geldiler, dediler ki: "Başkanımız Chi, Cuhan-yü'ye karşı eyleme geçiyor."

- Konfüçyüs dedi ki: "Chi'u, burada suçlu olan sen değil misin?"

- "Eskiden, bir kral Doğu Meng'e (bir dağ) sunulacak kurbanlara bakmak için buranın hükümdarını görevlendirdi. Burası bizim ülkemizin ortasındadır. Buranın hükümdarıyla kralın sıkı bir ilişkisi vardır. Sizin başkanınız buraya nasıl saldırabilir?"

- Tsan Yü, "Başkanımız bunu istiyor; biz ikimizse bunu istemiyoruz," dedi.

- Konfüçyüs dedi ki: "Bak Ch'iu, Chao Tsan ne diyor: (110) 'Yeteneğini göstermek isteyince, memurlar arasında yer alır; yeteneksizliğini anladığında, çekilir. Bir kör, sendelediğinde onu tutamazsa ve düştüğü zaman kaldıramazsa, önderlikte ona nasıl yararlı olabilir?' "

- "Bundan başka, doğru söylemedin. Bir kaplan, bir gergedan, kafesinden kaçınca, bir kaplumbağa ezilince ve bir parça yeşim taşı zedelenince, suç kimindir?"

- Tsan Yü, "Ama, şimdiki durumda Chuan-yü güçlü ve Pi'ye yakın. Başkanımız burayı almazsa, birçok yıkıma uğrayacaklardır," dedi.

- Konfüçyüs dedi ki: "Ch'iu, 'büyük ve üstün insan', 'ben şunu isterim, ben bunu isterim,' diyemez. Bu davranışını açıklar.'"

- "Ben şunları duymuştum: "Hükümdarlar ve aile başkanları, halkları az diye üzüntü duymadılar; ama yerlerini korumayacaklarından dolayı kaygılandılar. Onlar yokluk korkusu çekmediler; ama halk arasında huzursuzluğun yaratılmasından korktular. Halk yerini korursa, yoksulluk olmaz. Halk arasında birlik olursa, halkın azalacağı kaygı konusu olmaz. Halk huzur içinde olursa, ayaklanmalar baş göstermez."

- "İşte böyle. Uzakta bulunan halk söz dinlemezse, onu yola getirmek için, kültür ve erdem onları beslemeli, yetiştirmeli. Bundan sonra halk rahata kavuşur."

- "Şimdi, siz Yü ve Ch'iu, başkanınıza yardım ediyorsunuz; ama, uzaktaki halk söz dinlemiyor ve başkanınız onları kendine boyun eğdiremiyor. Ülkede bir takım ayrılıklar ve çöküntüler var; ama, başkanınız bunları önleyemiyor."

- "Ve, ülkedeki bu düşmanlıkları o yaratıyor. Chi-sun ailesinin üzüntülerini Chuan-yü'de değil, sarayının içinde aramalıdır."

II - Konfüçyüs dedi ki: "Bir ülkede iyi bir yönetim varsa törenler, müzik ve askeri seferler 'Göğün oğlu'nun buyruğuyla yapılır. Ülkede kötü bir yönetim varsa tören, müzik ve askeri seferler prensin buyruğuyla yapılır. Bunlar prenslerin buyruğuyla yapıldığında, onlar on kuşakta da etkinliklerini koruyacaklardır. Bu buyrukları prensin memurları veriyorsa, onların etkileri beş kuşak içinde yok olmayacaktır. Büyük bakanlar ülkenin yönetimini ellerinde tuttuklarında, onların iktidarı ancak üç kuşak sürecektir."

- "Ülkede doğru ilkeler egemen olduğu zaman, ülke büyük memurların elinde kalmaz."

- "Ülkede doğru ilkeler egemen olduğu zaman, halk arasında anlaşmazlıklar olmaz."

III - Konfüçyüs dedi ki, "Ülkenin yasal dükü beş yıl ülkenin gelirinden yoksun kılındı. Ülke, dört kuşak büyük memurların eliyle yönetildi. Bunun içindir ki, Üç Huanların soyu çok azalmıştır." (111)

IV - Konfüçyüs dedi ki: "Yararlı olan üç tür arkadaşlık ve zararlı olan üç tür arkadaşlık vardır. Dürüst, içten ve anlayışlı bir arkadaş yararlıdır. İki yüzlü, kurnaz ve çok konuşan bir arkadaşsa, zararlıdır."

V - Konfüçyüs dedi ki: "İnsanların yararlandığı üç tür eğlence ve zarar gördüğü üç tür eğlence vardır. Müzik ve törenler üzerinde çalışma, başkalarının iyiliğinden söz etme ve arkadaşları olma zevki; işte bunlar yararlıdır. Aşırı eğlence, zaman öldürme ve şölenlerden hoşlanma; işte bunlar zararlıdır."

VI - Konfüçyüs dedi ki: "'Büyük ve üstün insan'ın yanında bulunan bir kimsenin yapabileceği üç yanlış vardır: Konuşmaması gereken yerde konuşmak; buna, 'tezcanlılık' denir. Konuşması gerektiği halde konuşmamak; buna 'gizleme' denir. Büyüğünün yüzüne bakmadan konuşmak; buna 'körlük' denir."

VII - Konfüçyüs dedi ki: "'Büyük ve üstün insan'ın önlediği üç şey vardır: Delikanlılık çağında, henüz bedensel gücü gelişmemişken, şehveti önler. Güçlendiği ve bedensel gücü geliştiğinde, kavgayı önler. Yaşlandığı ve hayvansal duyguları yok olduğunda da açgözlülüğü önler."

VIII - Konufüçyüs dedi ki: "'Büyük ve üstün insan'ın korktuğu üç şey vardır: Göğün buyruğu, büyük adamlar ve kutsal insanların sözleri."

- "Küçük insanlar, Göğün buyruğunu bilmezler; bunun için korkmazlar. Büyük adamlara saygıları yoktur. Kutsal insanların sözleriyle alay ederler."

IX - Konfüçyüs dedi ki: "Doğuştan bilgili olanlar, en üstün sınıftandırlar. Öğrenme yoluyla bilgi edinenler, bundan sonraki sınıfa girerler. Budalalar ve bilgisizlerse, en aşağı sınıfa girerler."

X - Konfüçyüs dedi ki: "'Büyük ve üstün insan'ın dokuz düşünce konusu vardır: Gözlerinin iyi görmesi, kulaklarının iyi duyması, yüzünün yumuşak, davranışlarının saygılı, konuşmalarının içten ve yaptığı işte dikkatli olması ve kuşku içinde olduğunda başkalarını sorguya çekme, kızdığında güçlükler; kazanç gördüğünde doğruluk düşüncesi."

XI - Konfüçyüs dedi ki: "İyiye erişilemeyecekmiş gibi bak. Kötüyü, sanki elini kaynar suya sokuyormuş gibi düşün. Ben böyle insanlar gördüm, böyle sözler işittim."

- "Yalnızlığa çekilip amaçları için çalışanlardan ve ilkelerini uygulamak için doğruluğu ele alan insanlardan söz edildiğini duydum; ama, ben bu gibi insanları görmedim.

XII - Konfüçyüs dedi ki: "Ch'i Dükü Ching'in atının bin tane koşumu vardı; ama o, öldüğünde halk onun erdeminden söz edecek tek bir sözcük bulamadı. Po-i ve Shuch'i, Shao-yang dağının eteğinde açlıktan öldüler. Halk onları bu güne dek anmıştır."

- "Böyle konuşmakla da onları anmıyor muyuz?"

XIII - Ch'an K'ang, Po-yü'ye sordu: "Babanızdan bizim duyduklarımızdan başka şeyler öğrenebildiniz mi?" (112)

- Po-yü yanıt verdi: "Hayır. Bir gün salonda yalnızdı. Ben oradan hızlı adımlarla geçiyordum. Bana sordu: 'Şiirleri öğrendin mi?' 'Henüz öğrenmedim,' deyince, dedi ki: 'Bunları öğrenmezsen, konuşulmaya uygun bir insan olamazsın.' Oradan ayrılınca hemen şiirler üzerinde çalışmaya başladım."

- "Başka bir gün yine yalnızdı. Hızlı adımlarla oradan geçerken bana, 'Tören kurallarını öğrendin mi?' diye sordu. 'Henüz öğrenmedim,' deyince, bana, 'Bu kuralları öğrenmezsen kişiliğini geliştiremezsin,' dedi. Oradan çekilince, hemen bu kuralları öğrenmeye başladım."

- "İşte, ondan yalnızca bu iki şeyi duydum."

- Ch'an K'ang oradan ayrıldı. Çok hoşnuttu; dedi ki, "Bir şey sordum, üç şey öğrendim. Şiirler ve tören kurallarından söz ettiğini duydum; sonunda, 'büyük ve üstün insan'la oğlu arasında bir uzaklığın bulunduğunu öğrendim."

XIV - Bir ülkenin prensi, karısına Fu-jen diyordu. Ülke halkıysa, ona Chün Fu-jen, başka bir ülkenin halkıysa K'ua Hsiao Chün, başka bir ülkenin halkı da Chün Fu-jen adını vermişti. Prenses kendisine Hsiao T'ung diyordu. (113)

ON YEDİNCİ BÖLÜM

"Yang Ho" (114)

I - Yang Ho, Konfüçyüs'ü görmek istedi, ama Konfüçyüs onu görmeye gitmedi. Bunun üzerine Konfüçyüs'e armağan olarak bir domuz gönderdi. Konfüçyüs, Ho'nun evde olmadığı bir zamanı kollayarak armağanları için teşekküre gitti, ama ona yolda rasladı.

- Ho dedi ki: "Gelin, sizinle konuşmak istiyorum." Ve sonra şunları sordu: "Mücevverleri koynunda saklayan ve ülkeyi karışıklık içinde bırakan bir insana 'iyiliksever bir insan' denebilir mi?" Konfüçyüs yanıt verdi: "Hayır." "Ülkesine hizmetten çekinen ve bu fırsatı kaçıran bir kişiye 'akıllı' denebilir mi?" Konfüçyüs, yine "Hayır," dedi. Ho dedi ki: "Günler, aylar geçiyor; yıllar bizi beklemez." Konfüçyüs, "Doğru, şimdi ben de daireme gidiyorum," dedi.

II - Üstat dedi ki: "Yüksek sınıfın akıllı, aşağı sınıfın budala insanları vardır ki, bunlar asla değiştirilemezler."

III - Üstat dedi ki: "İnsanlar yaradılışta özdeştirler; ama, iş başındayken birbirlerinden farklılaşırlar."

IV - Üstat, Wu-ch'ang'a (115) geldiğinde, çalgı ve şarkı sesleri duydu.

- Bundan hoşnut oldu ve gülümseyerek dedi ki: "Bir tavuğu kesmek için neden bir inek bıçağı kullanılıyor?"

- Tzu-yü yanıt verdi: "Üstadım, siz daha önceleri şöyle demiştiniz: 'Yüksek sınıftan bir kimse iyi öğrenim görürse, insanları sever. Aşağı sınıftan bir kişi, iyi yetiştirilirse, kolayca yönetilir."

- Üstat dedi ki: "Öğrencilerim, Yen'in sözleri çok doğru. Benim daha önce söylediğim sözlerse yalnızca şakaydı."

V - Kung-shan Fu-tsao, Pi'yi elinde tuttuğunda, bir ayaklanma sırasında Konfüçyüs'ü çağrıladı; o da bu çağrıya gitmek istedi. (116)

- Tzu-lu bundan hoşnut olmadı, dedi ki: "Gerçekten, gitmemelisiniz; neden, Kung-shan'ı görmeye gideceksiniz?"

- Üstat dedi ki: "Beni çağırışının bir nedeni olamaz mı? Bir kimse beni görevlendirirse, neden ben de bir Doğu Chou'yu kurtarmayayım?" (117)

VI - Tzu-chang, Konfüçyüs'e 'yetkin erdem'i sordu. Konfüçyüs dedi ki: "Dünyada beş şeyi, her şeye uygulayabilmek yeteneğine 'yetkin erdem' denir." Bunların ne olduğunu bildirmesi rica edildiğinde, Üstat, "Ağırbaşlılık, eliaçıklık, içtenlik, doğruluk, incelik," dedi. "Ağırbaşlıysan saygısızlık görmezsin. Eliaçıksan, her şeyi elde edersin. İçtensen, halk sana güvenir. Doğruysan, çok şey başarırsın. İncelikliysen, başkalarını hizmetinde kullanabilirsin," diye ekledi.

VII - Pi Hsi görüşmek için Üstadı çağrıladı; o gitmek istemedi.

- Tzu-lu dedi ki: "Üstadım, önce şöyle demiştiniz: 'Bir kimse kötülük yapmaktan suçluysa, 'büyük ve üstün insan' bu kimseyle asla anlaşamaz.' Pi Hsi ayaklanıyor ve Chung-mao'yu ele geçiriyor. (118) Ona nasıl gidebilirsiniz?"

- Üstat dedi ki, "Evet, bu sözleri söyledim, ama bir şey gerçekten sertse, inceltilmeden öğütülmelidir; bir şey gerçekten aksa, karartılmadan koyu bir su içine batırılmalıdır denmemiş midir?"

- "Ben bir su kabağı mıyım? Yenmemek için nereye asılabilirim?"

VIII - Üstat dedi ki, "Yu, zihinle ilgili olan altı sözcüğü duydun mu?" Yu, "Hayır, duymadım," dedi.

- "Otur, sana anlatayım."

- "Öğrenmeye karşı bir sevgi beslemeden iyilik yapmaktan hoşlanmak, insanı basitliğe götürür. Öğrenme sevgisi olmadan bir şeyi anlamaya çalışmak, insanı karışıklığa götürür. Öğrenme sevgisi olmadan içtenliği istemek, insanı zararlı sonuca götürür. Öğrenme sevgisi olmadan doğruluğu istemek, insanı başkaldırıya götürür. Öğrenme sevgisi olmadan dayanıklı olmayı istemek, insanı gereksiz davranışlarda bulunmaya götürür."

IX - Üstat dedi ki: "Çocuklarım, neden 'şiir kitabı' üzerinde çalışmıyorsunuz?"

- "Şiirler, zihni eyleme geçirir."

- "Bunlar, insanın kendini denetlemesine yardım eder."

- "Bunlar, toplumsal insan olma sanatını öğretir."

- "Bunlar, nefret duygularını temizler."

- "Bir kimse, bu şiirlerden, babasına olan ödevini; evinin dışında olan biriyse prensine olan ödevini öğrenir."

- "Bu şiirlerden kuş, hayvan ve bitki adlarını öğreniriz."

X - Üstat Po-yü'ye dedi ki: "Chao-nan ve Shao-nan (119) üzerinde çalıştın mı? Bunları okuyan bir kimse, yüzü duvara dönük bir insan gibidir, değil mi?"

XI - Üstat dedi ki: "Onlar, bu tören kurallarına göredir. Bunlar tören kurallarına göredir," derler. Yeşim taşı ve ipek bu tören kurallarıyla anlatılır mı? "Bu müziktir, bu müziktir," derler. Çan ve davulları, "bu müziktir" demek anlatır mı?"

XII - Üstat dedi ki: "Ciddi bir yüz takınan bir kimse, gerçekte zayıfsa, küçük insanlardan biri sayılır. O, içeri girip duvara tırmanan bir hırsıza benzemez mi?"

XIII - Üstat dedi ki: "Sizin köyünüzün iyi ve sakıngan halkı, erdem hırsızıdır."

XIV - Üstat dedi ki: "Yolda giderken duyduklarımızı anlatmak, erdemimizi boşa harcamak demektir."

XV - Üstat dedi ki: "Şu 'düşük insanlar'... Onlarla insan prensine nasıl hizmet edebilir?"

- "Bir şey elde edemediklerinde, bunları nasıl kazanacakları kaygısı içindedirler. Bunları elde ettiklerinde, yitireceklerinden korkarlar."

- "Bunları yitirme kaygısını duyduklarında, onların yapamayacağı şey yoktur."

XVI - Üstat dedi ki: "Eskiden insanlar, şimdi görülmeyen üç yolda başarısızlığa uğramışlardı."

- "Eskilerin yüksek düşünüşü, küçük şeylere önem vermemekte kendini göstermiştir. Bu dönemdeki insanların düşünüşü, kötü şeylere önem vermekte kendini gösteriyor. Eski insanların ağırbaşlılığı kendini ciddî konularda gösterdi. Bu dönemdeki insanların ağırbaşlılığı, gürültülü olaylarda kendini gösteriyor. Eski dönemlerin budalaca davranışları, doğru davranışlarda kendini göstermiştir. Bu zamanın budalaca davranışlarıysa, yalancı davranışlarda kendini gösteriyor."

XVII - Üstat dedi ki: "Aldatıcı sözler ve kurnazca davranışlar erdemle bağdaşamaz."

XVIII - Üstat dedi ki: "Kırmızı rengin parlaklığını aldığı için, eflatundan nefret ederim. Ya müziğini bozan Chan şarkılarını hiç sevmem. Keskin dilleriyle imparatorlukları ve aileleri yıkanlardan nefret ederim."

XIX - Üstat dedi ki: "Susmayı yeğlerim."

- Tzu-kung dedi ki: "Üstadım, siz konuşmazsanız, biz öğrenciler neyi yazacağız?"

- Üstat dedi ki: "Gök konuşur mu? Dört mevsim zamanını tamamlar... Yaratıklar oluşmalarını sürdürür; ama 'Gök' bir şey söyler mi?"

XX - Tzu Pei (120) Konfüçyüs"ü görmek istedi. O, hasta olduğunu bildirdi. Haberci kapıdan çıkınca, o, flütünü aldı ve Pei'nin işiteceği bir sesle çalmaya başladı.

XXI - Tsai Wo, anaya babaya üç yıllık yas süresi konusunu sorduktan sonra, bir yıllık yasın bile uzun olduğunu söyledi.

- "'Büyük ve üstün insan' üç yıl törenlerden uzak kalırsa, törenler yok olur. Üç yıl müzikle ilgilenmezse, müzik bozulur."

- Bir yıl içinde buğday tükenir, yenisi çıkar. Ateşi canlandırmak için üç türlü odun kullanırız. Bir yıl sonra yas sona erebilir."

- Üstat dedi ki: "Bir yıl sonra, eski pirincin iyisini yeseniz ve güzel, işli giysiler giyseniz bile, erinç içinde yaşayabilir misiniz?"

- Üstat dedi ki: "Kendinizi erinç içinde duyumsayabilirseniz, bunu yapmaya çalışın. Ama, 'büyük ve üstün insan' yas sırasında, istediği yemeği yiyemez ve hoşlandığı müziği dinleyemez; ama, bir yerde oturuyorsa bile yine kendisini erinç içinde duymaz. Bunun içindir ki, sizin istediğiniz şeyi yapamaz; ama, şimdi siz, erinç içinde olmak istiyorsanız, bunu yapabilirsiniz."

- Tsai Wo dışarı çıkınca, Üstat dedi ki: "Bu, Yu'nın erdeminin eksikliğini gösterir. Küçük bir çocuk, üç yaşına dek ana babasının kucağında bakılır. İmparatorluk içinde üç yıl yas, genel olarak kabul edilmiştir. Yu, üç yıl ana baba sevgisini tatmadı mı?"

XXII - Üstat dedi ki: "Bütün gün kafasını iyi şeyler üzerinde çalıştırmayıp da yalnızca yemeği düşünen bir kimseyle anlaşmak güçtür! Kumar ve satranç oynayanlar vardır, değil mi? Bunlardan biri olmak, hiçbir şey yapmamaktan daha iyidir."

XXIII - Tzu-lu dedi ki: " 'Büyük ve üstün insan' yiğitliğe değer verir mi?" Üstat dedi ki: " 'Büyük ve üstün insan' doğruluğu en yüksek şey olarak kabul eder. 'Üstün insan' doğru olmayıp yürekli olursa, o başkaldırıcı demektir. Küçük insan dürüst olmayıp yürekliyse, o hırsız olur."

XXIV - Tzu-kung dedi ki: " 'Büyük ve üstün insan' nefret edebilir mi?" Üstat dedi ki: "Nefret eder. O, başkalarının kötülüğünden söz edenlerden nefret eder. Küçük konumda olup da büyüklerine karaçalmada bulunanları sevmez. Sonra, yürekli olup da, törenlere önem vermeyenlerden hoşlanmaz. Küstah olanlardan, pazarlıklı anlaşma yapanlardan nefret eder."

- Üstat sordu: "Ts'zu, senin de nefret ettiğin şeyler var mıdır?" Tzu-kung yanıt verdi: "Başkalarının işlerine burunlarını sokmaya meraklı olanlardan ve kendilerini bilgili sananlardan nefret ederim. Alçakgönüllü olmayanlardan ve kendilerini yürekli sananlardan hoşlanmam. Sonra, sır saklayanlardan ve kendilerini dürüst sayanlardan nefret ederim."

XXV - Üstat dedi ki: "İnsanlar arasında, genç kızlara ve hizmetçilere nasıl davranılacağını kestirmek, en güç şeydir: Onlara yakınlık gösterecek olursanız, alçakgönüllülüklerini yitirirler; uzak duracak olursanız, kızarlar."

XXVI - Üstat dedi ki: "Kırk yaşına gelen bir kimse artık sevilmez, bu böylece sürer gider. (121)

 

ON SEKİZİNCİ BÖLÜM

"Wei Tzu"

I - Wei vikontu saraydan ayrıldı. Chi vikontu Chaolara tutsak oldu. Pi-kan bunu protesto etti ve sonra öldü. (122)

- Konfüçyüs dedi ki: "Yin sülalesi, bu üç erdemli insanı kazandı."

II - Liu-hsialı Hui, ceza başyargıcıydı. Üç kez görevinden atılmıştı. Birisi ona dedi ki, "Bu görevinizden ayrılmak zamanı daha gelmedi mi?" O yanıt verdi: "İnsanlara doğru bir yolda hizmet ederken, neden başka bir yere gideyim? Böyle üç kez görevimden atılma deneyimini edinebilir miydim? İnsanlara yanlış bir yolda hizmet etmek istesem, yurdumu bırakmak gereğini neden duyayım?"

III - Ch'i Dükü Ching, Konfüçyüs'e nasıl davranılacağı konusunda dedi ki: "Konfüsyüs'e, Chi ailesinin başkanına davrandığım gibi davranamam; ona, Chi ailesinin başkanıyla Nang ailesinin başkanına gösterilen davranış arası bir davranışta bulunmalıyım." Sonra ekledi: "Ben yaşlandım, onun ilkelerini uygulayamam." Konfüçyüs buradan ayrılıp gitti. (123)

IV - Ch'i halkı, Lu derebeyliğine kadın müzikçiler gönderdi. Chi Huan bunları kabul etti ve üç gün saray kapalı kaldı. Konfüçyüs burayı da bırakıp gitti. (124)

V - Ch'ulardan Chieh-yü adındaki bir deli, şarkı söyleyerek Konfüçyüs'ün yanından geçiyordu. Şöyle diyordu: "O Fâng! O Fâng! Nasıl oldu da erdemin bozuldu! Geçmişte olan şeyler için sitemde bulunmak yararsızdır; ama gelecekte bundan sakınılabilir. Boş işlerden vazgeç! Boş şeylerden vazgeç! Hükümet işlerinde görevli olanları tehlike bekliyor." (125)

- Konfüçyüs arabadan indi; onunla konuşmak istedi; ama Chieh-yü öyle hızlı gidiyordu ki, Konfüçyüs ona yetişip konuşamadı.

VI - Ch'ang-tsü ve Chieh-ni tarlada çalışıyorlardı. (126) Bu sırada Konfüçyüs oradan geçti ve Tzu-lu'yu geçit yerini sorması için gönderdi.

- Ch'ang-tsü, 'arabada koşumları kimin tuttuğu'nu, sordu. Tzu-lu yanıt verdi: "K'ung Ch'iu." "Lu'lu K'ung Chiu değil mi?" dedi. Tzu-lu, "Evet," dedi. Öteki, "Öyleyse o geçit bilir," dedi.

- Tzu-lu, bu kez Chieh-ni'ye sordu: "Siz kimsiniz bayım?" Tzu-lu, "Ben Chung Yu'yum," dedi. Öteki, "Siz Lulu K'ung Ch'iu'nun öğrencisi değil misiniz?" diye sordu. Tzu-lu, "Evet," yanıtını verdi. Bunun üzerine Chieh-ni dedi ki: "Kargaşalık kabaran seller gibi imparatorluğu sararsa, bunun önüne kim geçebilecek? Şunu bunu bırakıp gidenlerin arkasından gidersiniz; ama dünyayı bırakanları izlemek daha iyi değil mi?" Sonra, tohumları toprakla örtmeye başladı ve durmadan işini sürdürdü.

- Tzu-lu bunları Konfüçyüs'e anlattı. Konfüçyüs içini çekerek dedi ki: "Bizimle olduğu gibi, kuşlar ve başka hayvanlarla anlaşmanın olanağı yok ki. Ben bu insanlarla anlaşamazsam, başka kimlerle anlaşacağım. Doğru olan ilkeler imparatorluğa egemen olursa, bunları değiştirmenin ne yararı var?"

VII - Tzu-lu, Konfüçyüs'ün arkasında gidiyordu. Omzunda, bir sırığa bağlı ot dolu bir bambu sepet taşıyan yaşlı bir adama rasladı. Tzu-lu ona dedi ki: "Üstadımı gördünüz mü?" Yaşlı adam, "Senin dört organın toprağa alışık değil. Beş tür buğdayı da ayırt edemezsin. Senin Üstadın kim?" Bunun üzerine, sepetini yere bıraktı. Otları ayıklamaya başladı.

- Tzu-lu kollarını göğsüne kavuşturup önünde durdu.

- Yaşlı adam, Tzu-lu'yu geceyi evinde geçirmesi için alıkoydu. Tavuk kesti ve darı sundu; iki oğlunu da tanıttı.

- Ertesi gün Tzu-lu bunları Üstada anlattı. Üstat dedi ki: "O, dünyayı bırakan bir insan." Ve Tzu-lu'yu onunla yeniden görüşmesi için gönderdi. Tzu-lu oraya vardığında, yaşlı adam oradan ayrılmıştı.

- Tzu-lu ailesine dedi ki: "Bir memurlukta bulunmamak doğru bir davranış değildir. Genç ve yaşlılar arasında ilişki iyi bir yoldaysa, hükümdarla bakana karşı olan ödevinden nasıl kaçınabilir? Kendisini temize çıkarmak için, büyük ilişkinin bozulmasına yol açıyor. 'Büyük ve üstün insan' hükümette bir görev alınca, bunu doğru bir yolda yerine getirir. Doğru olan ilkelerin başarısızlığa uğradığı zamanı da bilir."

VIII - Dünyayı bırakıp yalnızlığa çekilenler Po-i, Shu-ch'i Yu-chung, İ-yi, Chuchang, Liu-hsialı Hui Shao-lien'dir.

- Üstat dedi ki: "Amaçlarından vazgeçemeyen ya da eksiklerini söyleyenler, sanırım ki, Po-i ve Shu-ch'i'dir."

- "Liu-hsialı Hui ve Shao'lien için, amaçlarından vazgeçmeyen ve kendilerindeki eksikleri söyleyenlerdir denebilir. Onların sözleri yumuşaktı; ama davranışları insanları kaygıya düşürecek yoldaydı. Bütün bunlar, onlarda görülebiliyordu."

- Yü-chung ve İ-yi'nin, yalnızlığa çekildiklerinde, istedikleri gibi konuştukları, ama saflıklarını korudukları ve sonra zamanın gereklerine göre davrandıkları söylenebilir."

- "Ben bunlardan tümüyle başkayım. Önceden belirlediğim bir yolum ya da önceden karşı gelmeyi tasarladığım bir düzenim yok."

IX - Büyük müzik üstadı Chıh, Ch'i'ye gitti.

- İkinci yemekte (127) orkestra şefi Kan, Ch'u'ya gitti. Üçüncü yemekte, orkestra şefi Liao, Ts'ai'ya gitti. Dördüncü yemekte, orkestra şefi Chüeh, Ch'in'e gitti.

- Davul üstadı Fang-shu, ırmağın kuzeyine çekildi.

- Küçük davul üstadı Wu, Han'a gitti.

- Müzik asistanı Yang ve müzik taşları üstadı Hsiang, bir adaya çekildi.

X - Chao Dükü, Lu'ya dedi ki: " 'Büyük ve üstün insan' akrabalarını savsaklamaz. Onları devlet hizmetinde görevlendirmediği için bakanlara sitemde bulunmaz. Büyük bir neden olmadan, eski aileleri görevinden uzaklaştırmaz. Hizmetinde olan kimselerde büyük yetenekler aramaz."

XI - Chao'nun sekiz memuru vardı; bunlar Po-ta, Po-kuo, Chung-tu, Chung-huo, Shu-ya, Shu-hsia, Chi-sui ve Chi-kua'dır.

 

ON DOKUZUNCU BÖLÜM

"Tzu-chang"

I - Tzu-chang dedi ki: "Bir bilgin tehlikeyi görünce, yaşamını vermeye hazırdır. Kazançla karşı karşıya geldiğinde, doğruluğu düşünür. Kendi yaşamını verirken, düşüncelerinde ciddidir. Yas sırasında düşünceleri üzüntülüdür. Böyle bir insan gerçekten beğencemizi kazanır."

II - Tzu-chang dedi ki: "Bir insan gerçekten erdemli olup da bunu geliştiremezse, içten olmayarak doğru olan ilkelere inanırsa, bu kimsenin var olması ya da olmaması ne fark eder?"

III - Tzu-hsia'nın öğrencileri, Tzu-chang'a, karşılıklı ilişkilerine ne olduğu konusunda sordular. Tzu-chang, "Tzu-hsia bu konu üzerinde ne diyor?" diye sordu. Öğrenciler, "Tzu-hsia: 'Sana yararlı olanlarla ilişki kur; sana yararlı olmayanlardan uzaklaş,' diyor," diye yanıt verdiler. Tzu-chang, "Bu benim öğrendiklerimden farklı. 'Büyük ve üstün insan' yetenekli ve erdemli olanları beğenir; herkese sabır gösterir. İyi olanları beğenir, yeteneksiz olanlara acır. Ben yetenekli ve erdemli miyim? Aranızda dayanamayacağım kişi kim olabilir? Ben yeteneksiz ve erdemsiz bir insan mıyım? İnsanlar beni kendilerinden uzaklaştırıyorlar. Uzaklaştırılan insanlarla ne yapabiliriz?" dedi.

IV - Tzu-hsia dedi ki: "Kolay konularda bile incelenmesi gereken bir şey vardır. Bu şeyi uzakta bırakırsak, bunu uygulamak tehlikeli olur. Bunun için 'büyük ve üstün insan uygulamaz.' "

V - Tzu-hsia dedi ki: "Gün geçtikçe, neyi bilmediğimizi anlarsa, aylar ilerledikçe neyi kazandığını unutmazsa, bu kimse için 'öğrenmeyi gerçekten seviyor' diyebiliriz."

VI - Tzu-hsia dedi ki: "Geniş bilgisi olmak, sağlam ve içten bir amacı olmak, ciddi olarak araştırma yapmak, derin derin düşünmek: İşte erdem bunların içindedir."

VII - Tzu-hsia dedi ki: "Zanaatçıların, işlerini yaptıkları dükkânları vardır. 'Büyük ve üstün insan' ilkelerine erişmek için bilgi edinir."

VIII - Tzu-hsia dedi ki: "Küçük insan, yanlışlarını örtmeye çalışır."

IX - Tzu-hsia dedi ki: "'Büyük ve üstün insan' üç değişiklik gösterir. Uzaktan bakılınca ciddi, yaklaşınca yumuşak görünür. Konuştuğunda sözleri inandırıcıdır."

X - Tzu-hsia dedi ki: "'Büyük ve üstün insan' güvenini kazandıktan sonra halkını çalıştırır. Onların güvenini kazanamazsa, halk onlara baskı yaptığını sanabilir. Prenslerinin güvenini kazanınca, herhangi biri ona karşı çıkabilir; ama güvenini kazanamazsa, o zaman prens onun kendisine karşı olduğunu düşünebilir."

XI - Tzu-hsia dedi ki: "Bir kimse, büyük erdem sınırını aşamazsa bile, küçük erdem yolunu geçebilir."

XII - Tzu-yu dedi ki: "Tzu-hsia'nın öğrencileri ve onun yandaşları, yerleri süpürmek, sorulara yanıt vermekte yeter derecede bilgilidirler. Bunlar yalnızca bilginin dallarıdır. Asıl olan şey konusunda bilgileri yok. Onlar, yeterince öğrendiklerini nasıl anlayacaklardır?"

- Tzu-hsia bunu duyunca dedi ki: "Ne yazık ki, Yen Yu yanlış düşünüyor. 'Büyük ve üstün insan'ın yolunda en önemli bulduğu şeyler nelerdir ve ikinci derecede önemli saydığı şeyler nelerdir? Sınıflara ayrılan bitkiler gibi, o da öğrencileriyle ayrı ayrı ilgilenir. 'Büyük ve üstün insan'ın yolu onlardan birini nasıl budala yapabilir? Bilginin başlangıcıyla tümünü birleştiren insan, "kutsal insan' değil midir?"

XIII - Tzu-hsia dedi ki: "Bir memur, görevini yaptıktan sonra, boş zamanlarını öğrenmeye vermelidir. Öğrenci, öğrenimini tamamladıktan sonra, bir memur olmaya çalışmalıdır."

XIV - Tzu-hsia dedi ki: "Yas süresinde üzüntü en yüksek aşamasına geldiğinde, artık buna son verilmelidir."

XV - Tzu-hsia dedi ki: "Arkadaşım Chang güç olan şeyleri yapar; ama yüksek erdem sahibi değildir."

XVI - Filozof Tsang dedi ki: "Chang'ın davranışları nasıl da aldatıcı! Onunla erdemi uygulayabilmek nasıl da güç!"

XVII - Filozof Tsang dedi ki: "Bunları Üstadımızdan duydum: 'İnsanlar, içlerinde olanı tümüyle açığa vurmazlar; ama ana ve babalarının yasında, bunu gösterirler.'"

XVIII - Filozof Tsang dedi ki: "Bunları Üstadımızdan duydum: 'Meng Chang-tzu'nun (128) ana babasına gösterdiği bağlılık, öteki insanların da yapabildiği bir şeydir; ama, babasının memurlarını değiştirmesi ve hükümet yönetiminde bir değişiklik yapmaması, gerçekten zor bir iştir.'"

XIX - Meng ailesinin başkanı, Yang Fu'yu ceza baş yargıcı atamıştı. (129) Tsang'la konuştuğunda, Tsang dedi ki: "Hükümdarlar, devlet işlerinde başarı gösteremediler, uzun zaman halk yanlış yolda yönetildi. Bunun gerçeğini öğrendiğiniz zaman üzüldünüz ve onlara acıdınız; ama içinizden hoşnut olmadınız ve sevinç duymadınız."

XX - Tzu-kung dedi ki: "Chaoların kötülüğü öyle büyük değildi. Bunun için, 'büyük ve üstün insan' dünyanın bütün kötülüklerinin birleştiği aşağı bir yerde yaşamaktan nefret eder."

XXI - Tzu-kung dedi ki, "'Büyük ve üstün insan'ın yanlışları, ay ve güneş tutulması gibidir. Onun da yanlışları vardır. Bütün insanlar bunları görürler. O değişir, bütün insanlar yine onu ararlar."

XXII - Weili Kung-sun Ch'ao, Tzu-kung'a sordu: "Chung-ni kimden ders alıyor?" (130)

- Tzu-kung yanıt verdi: "Wen ve Wu'nun (krallar) ilkeleri, henüz yere düşmedi. Bunlar hâlâ insanlar arasındadır. Yetenekli ve erdemli insanlar, bu büyük ilkeleri bilirler. Yeteneksiz ve erdemli olmayan insanlarsa, bu ilkelerin önemsiz olanlarını bilirler. Böylece, hepsi Wen ve Wu'nun ilkelerini bilirler. Üstadımız nereye giderse gitsin, bunları öğrenecek fırsat bulamaz mı? Ve onun bir öğretmene ne gereksinmesi var?"

XXIII - Shu-sun Wu-shu, sarayda büyük memurlariyle görüşürken dedi ki: "Tzu-kung, Chung-ni'den daha üstündür". (131)

- Tzu-fu Ching-po, bunu Tzu-kung'a söyledi. O da, "Bir evle duvarını karşılaştıralım. Benim duvarım ancak omzuma gelir. Herkes üzerinden bakabilir ve evdeki değerli şeyleri görebilir."

- "Üstadımın duvarıysa, birkaç kulaç yüksekliktedir. Bir kimse kapıyı bulup da içeri giremezse, ne atalar tapınağının güzelliğini, ne de iyi giyinmiş memurları görebilir."

- "Kapıyı bulanlar pek azdır. Sizin başkanınızın görüşü de böyle değil mi?"

XXIV - Shu-sun Wu-shu, Chung-ni için kötü sözler söyleyince, Tzu-kung dedi ki: "Böyle konuşmakta hiç yarar yok! Chung-ni için kötü söz söylenemez. İnsanların yetenek ve erdemi tepecikler gibidir, üzerinden aşılır. Chung-ni ay ve güneş gibidir; ona asla erişilmez. Bir kimse kendisini "kutsal insanlardan' ayırmak isterse, onun aya ve güneşe zararı dokunabilir mi? O yalnızca kendi yeteneğinin ne olduğunu bilmediğini göstermiş olur."

XXV - Ch'an Tzu-chin, Tzu-kung'a dedi ki: "Siz çok alçakgönüllüsünüz. Chung-ni'nin sizden üstün olduğu nasıl söylenebilir?"

- Tzu-kung dedi ki: "Bir sözle bir insan akıllı görülebilir. Bir sözle de budala olabilir. Söylediklerimize çok dikkat etmeliyiz."

- "Göğe merdivenle çıkılamayacağı gibi, Üstadımıza da erişilemez."

- "Üstadımız, bir ülkenin hükümdarı ya da bir ailenin başkanı durumundadır. Kutsal insanlar için kullanılan sözün bunu kanıtladığını göreceğiz: 'Önce halk arasında birlik yaratılırsa, bundan sonra, halk kendiliğinden kurtulur. Onlara önderlik ederse, halk da onu izler. Halkı gönence kavuşturursa, halk kendiliğinden ona gider. Halkı eyleme geçirirse, onlar sonradan erince kavuşurlar. O, yaşadıkça onuru artar. Ölünce, herkes derinden acı duyar.' Bu insana nasıl erişilebilir?"

YİRMİNCİ BÖLÜM

"Yao dedi ki" (132)

I - Yao dedi ki: "Oh! Siz Shun, Gök sizin kişiliğinizde birçok buyruğu temsil ediyor. Bunları sıkı tut. Bütün dünyada (dört deniz içinde) kıtlık ve yıkımlar olursa, göksel varlıklar sonsuza dek yok olacak."

- Shun da Yü'ye verilen buyruklara göre davrandı. (133)

- T'ang dedi ki: (134) "Ben, Li, koyu renkli kurbanı sunma yürekliliğini gösterdiğimi sana bildiriyorum. O, en yüce Tanrı, senden günahlarımı bağışlamanı isteme yürekliliğini gösteremiyorum. Ey Tanrım, karanlıkta kalamıyorum. Onları yargılayan sensin Tanrım. Ben suç işlersem, bu sana ve halkıma yüklenmemelidir. Bu kalabalık halk içinde bir suç işlenirse bu bana yüklenmelidir."

- "Chou, büyük armağanlar dağıttı ve iyi insanları zenginleştirdi."

- "Chou'nun yakın akrabaları varsa da, bunlar benim erdemli insanlarıma eşit değillerdir. Halk yalnızca bir kişiye, bana suçu yüklemektedir."

- "O, tüm ölçülere dikkat etti, yasaları gözden geçirdi. Görevinden atılmış memurları yerlerine getirdi ve ülkede iyi bir hükümet kurdu."

- "Yok edilen devletleri ve aileleri yeniden kurdu. Yalnızlığa çekilenleri yeniden görevleri başına getirdi. Böylece imparatorluk içinde halk ona bağlandı."

- " Önem verdiği başlıca şeyler, halkın yiyeceği, yas törenleri ve kurban törenleriydi."

- "O, iyilikseverliğiyle herkesi kazandı. İçten oluşuyla halkı kendisine inandırdı. Ciddi çalışmasıyla başarısı büyük oldu ve adaletinden herkes hoşnut kaldı."

II - Tzu-chang, Konfüçyüs'e sordu: "Hükümeti iyi bir yöntemle yönetmek için yönetimde olan bir kimse nasıl davranmalıdır?" Üstat yanıt verdi: "Beş üstün şeye değer verirse ve dört kötü şeyi uzaklaştırırsa, o kimse ülkeyi iyi yönetir." Tzu-chang dedi ki: "Beş üstün şey demekle, ne demek istiyorsunuz?" Üstat, "Yönetimde olan bir kimse, aşırı harcama yapmadan yararlı olabilirse, halkına pişmanlık getirmeyecek ödevler verirse, açgözlülük etmeden istediği şeyi alabilirse, gururlu olmadan saygınlık kazanırsa, korkunç olmadan 'yüce' olabilirse"..." yanıtını verdi.

- Tzu-chang dedi ki: "Aşırı harcama yapmadan yararlı olmak demekle ne demek istiyorsunuz?" Üstat yanıt verdi: "İktidarda olan bir kimse, halkı için yararlı işler yapar ve halk bundan yararlanırsa, bu, aşırı harcama yapmadan yararlı olmak değil midir? İyi işçileri seçer ve onları çalıştırırsa, bundan kim yakınır? İstekleri hükümetin iyiliği için olursa, onu açgözlü olmakla kim suçlar? Halkı az olsun, çok olsun, ona hiç kimse saygısızlık gösteremez. Bu gururlu olmaksızın saygınlık kazanmak değil midir? Giysi ve şapkalarını kendine uygun olarak seçerse ve bakışları da ciddi olursa, o böyle de saygı görür. Bu, korkunç olmadan yüce olmak değil midir?"

- Tzu-chang sordu: "Dört kötü şey demekle ne demek istiyorsunuz?" Üstat yanıt verdi: "Halkı eğitmeden ölüme sürüklemek; buna 'kıyıcılık' denir. Onlara haber vermeden, birdenbire iş yüklemek; buna 'baskı' denir. İvedi olmayan buyruklar çıkarıp, sonra bunların hemen uygulanmasını istemek; buna 'acımasızlık' denir. Genel olarak, insanlara bir şey verirken ya da onları ödüllendirirken, elisıkı davranmak; buna 'yersiz davranış' denir."

III - Üstat dedi ki: "Göğün buyruklarını bilmeden 'büyük ve üstün insan' olunamaz."

IV - "Toplum kurallarını bilmeden, özyapılı olunamaz.

- "Konuşmasını bilmeden, insanları tanımak olanaksızdır."

 

AÇIKLAMALAR

(1) - Filosof Yu: Konfüçyüs'ün en değerli öğrencilerinden biri.

(2) - Filozof Tsang [Shang da denir]: Konfüçyüs'ün öğrencisi.

(3) - Tzu-hsia: Konfüçyüs'ün en iyi öğrencilerinden biri.

(4) - Tzu Ch'in ve Tzu-kung: Konfüçyüs'ün ikinci derecede öğrencileri.

(5) - Meng İ [Ho-chi de denir]: Kuzeydoğu Çin'deki Lu derebeyliğinin büyük rütbeli subaylarından biri. O zamanın ünlü üç ailesinden birinin başkanıdır.

(6) - Ch'ıh: Konfüçyüs'ün öğrencisi.

(7) - Meng Wu: Meng İ'nin oğlu ve Üstadın öğrencisi.

(8) - Tzu-yü: Konfüçyüs'ün seçkin bir öğrencisi.

(9) - Hui [Yen Hui de denir]: Üstadın en sevdiği öğrencisi.

(10) - Yu [Tzu-lu da denir]: Konfüçyüs'ün en beğendiği öğrencisi.

(11) - Tzu-chang: Bir öğrenci.

(12) - Dük Ai: Lu derebeyliğinin dükü.

(13) - Chi Kang [Chi-sun Fu da denir]: Lu derebeyliğinde üç ünlü ailenin başkanı.

(14) - Yin sülalesi [ya da: Shang sülalesi] M.Ö. 1450-1050; Hsia sülalesi: Çin'in ilk sülalelerinden biri sayılır (M.Ö. 1800-1500).

(15) - Chou sülalesi dönemi: (M.Ö. 1050-247). Konfüçyüs'ün yaşadığı çağ.

(16) - Lin Fang: Lu derebeyliğinden bir kimse.

(17) - T'ai dağı: Çin'in beş kutsal dağından biri. Lu ve Ch'i derebeyliklerini sınırlandırır.

(18) - Tsan Yü: Konfüçyüs'ün öğrencisi.

(19) - Sung derebeyliği: Orta Çin'dedir (M.Ö. 700-500).

(20) - Wang-sun Chia: Wei derebeyliğinde (Orta Çin) bir devlet memuru. / Batı Güney köşesi: bir evde kutsal sayılan yer. Konfüçyüs zamanında evin "baca"sına da sunulurdu.

(21) - Tsan kenti: Konfüçyüs'ün babasının yönetiminde bulunan kent. O zaman Konfüçyüs'ün babasına "Tsaolu bey" derlermiş.

(22) - Dük Ting: Lu derebeyliğin prensi.

(23) - Kuan Tsü şiiri: Shih-ching adlı şiir kitabındaki ilk şiirin adı.

(24) - Tsai Wo [Tsai Yü de denir]: Konfüçyüs'ün öğrencisi.

(25) - Kuan Chung: Konfüçyüs zamanında, Ch'i derebeyliğinde (Kuzey Çin) bir bakan.

(26) - İ kenti: Wei derebeyliğinin sınırında bir kent.

(27) - Tahtadan yapılmış çan: Sapı tahtadan yapılmış madeni bir çan; halkı toplamak için kullanılır. Burada, halka gerçeği anlatması için 'Gök'ün Konfüçyüs'ü tahta bir çan gibi kullanacağı anlamındadır.

(28) - Shao ezgisi: Söylencesel imparator Shun'un (M.Ö. 2205) yaptığı bir müzik. Wu müziği: Kral Wu'nun yaptığı müzik.

(29) - Kung-yeh Ch'ang: Konfüçyüs'ün damadı. Kuşlarla konuştuğu ileri sürüldüğü için hapse atılmıştır.

(30) - Nan Yung: Üstadın bir öğrencisi.

(31) - Tzu-chien: Konfüçyüs'ün öğrencisi ve dönemin devlet adamı.

(32) - Yung [Tsan Yung da denir]: Konfüçyüs döneminde değerli bir kişi

(33) - Tsai Yü: Öteki adı Tsai Wo'dur (bk. 24).

(34) - Ch'iu: Tsan Yu'dur (bk. 18.).

(35) - Ch'ıh: Üstadın sevdiği bir öğrenci olan Tzu Hua'nın öteki adıdır.

(36) - Tsai Yü: Öteki adı Tsai Wo'dur (bak. 24).

(37) - Shan Ch'ang: Üstadın bir öğrencisi.

(38) - Yung Wen: Wei derebeyliğinin büyük memurlarından biri.

(39) - Tzu-ch'an: Cheng derebeyliğinin (Orta Çin) başbakanı.

(40) - Yen P'ing: Konfüçyüs döneminin üstün kişilerinden biri.

(41) - Tsang Wen: Lu derebeyliğinin büyük komutanlarından biri.

(42) - Chi Wen: Lu derebeyliğinde subaylardan biri.

(43) - Ning Wu: Weu derebeyliğinde büyük bir devlet adamı.

(44) - Ch'en: Orta Çin'de bir derebeylik.

(45) - Po-i ve Shu-ch'i: Shang sülalesi zamanında iki ünlü kişi.

(46) - Wei-shang Kao: Lu derebeyliğinde bir kişi.

(47) - Tsao Ch'iu-ming: Konfüçyüs zamanında değerli bir kişi.

(48) - Yen, Yüan'dır; Chi Lu, Tzu-lu'dur. (Üstadın öğrencileri.)

(49) - Tzu-tsang ve Po-tzu: Bunlar için bilgi verilmiyor. Chung-kung: Tsan Yung'un (Yung) öteki adıdır (bk. 32).

(50) - Yüan Sze: Konfüçyüs zamanında çok dürüst bir devlet adamı.

(51) - Chi K'ang, Tzu-lu'nun adı; Chung-yü: Tzu-kung'dur. Ts'se: Tsze-yü'dür. Konfüçyüs'ün öğrencileridir.

(52) - Ming Tzu-ch'ien: Değerli öğrencilerden biri.

(53) - Wen ırmağı: Ch'i ve Lu derebeylikleri arasından geçer.

(54) - Po-niu: Üstadın bir öğrencisi.

(55) - Yen Ch'iu: Bir öğrenci.

(56) - Tan-t'ai Mieh-ming: Bir öğrenci.

(57) - Meng Chıh-fan: Lu derebeyliğinde değerli bir komutan.

(58) - T'o: Wei derebeyliğinde bir devlet adamı. / Prens Chao: Çok yakışlı bir prens, Wei derebeyliğine hizmet etmiş bir asker.

(59) - Konfüçyüs zamanında köşeli bir içki kabının biçimi değiştirilmişti; ama aynı ad hâlâ kullanılıyordu.

(60) - Nan-tzu: Wei Dükünün eşi ve adı geçen prens Chao'nun üvey kız kardeşi. İki kardeş arasındaki serüven dolayısıyla ikisi de kötü ün kazanmışlardı.

(61) - Yaşlı P'ang (Lao P'ang): Konfüçyüs'ün kendisi için kullandığı ve alçakgönüllülüğü belirten bir söz olduğu gibi, kimi yorumcular bunun Lao-tzu, kimileri de Yin sülalesi zamanında yaşamış değerli bir kişi olduğunu ileri sürerler.

(62) - Chou Dükü: Chou hanedanı krallarından Wen'in oğludur.

(63) - Yen Yu: Üstadın öğrencisi. Burada, yukarıda adı geçen Nan-tzu'nun üvey oğlu tarafından öldürülmek istenmesi konusu konuşulmaktadır.

(64) - İ-Ching yani Değişkenlikler kitabı: Beş klasik kitaptan biri.

(65) - Sheh: Ch'u derebeyliğinde (güneyde) bir eyalet.

(66) - Huan Tui: Sung derebeyliğinin büyük devlet adamlarından biri ve gizli polisin başı.

(67) - Ch'en derebeyliği: Şimdiki Honan eyaletinde (Kuzey Çin). / Dük Chao: Lu Dükü (M.Ö. 541-509.) O dönemde aynı soyadını taşıyanların evlenmesi yasak edilmişti.

(68) - Kung-hsi Hua: Öğrenci Ch'ıh, yani Tzu-hua'dır (bk. 35).

(69) - T'ai-po: Chou kralı Wan'ın torunu.

(70) - Meng Chang-tzu: Wu derebeyliğinde büyük bir devlet adamı. Meng-wu'nun oğludur.

(71) - Shun ve Yü: Söylencesel imparatorlardan (M.Ö. 2255-2206?). Yü, kanalları yapmıştır (M.Ö. 2205-21987).

(72) - Yao: Söylencesel imparatorlardan (M.Ö. 2357-2256?).

(73) - Wu Wang: Chou hanedanının kurulması için çalışmış ve Shanglarla savaşmış bir kral. / T'ang: Söylencesel imparatorlardan Yao'nun öteki adıdır. Yü'de Shun için kullanılmıştır.

(74) - Kuang: Cheng derebeyliğinde bir sınır kenti. O dönemde buranın halkı Lu derebeyliğindeki bir askerden çok korkuyordu. Konfüçyüs bu askere çok benziyordu. Bir gün buradan geçerlerken Konfüçyüs'ü bu asker sanıp onlara saldırdılar ve birkaç gün hapiste tuttular.

(75) - Lao: Soyadı Ch'indir. Bir öğrenci. Tzu-k'ai ya da Yu Chang da denir.

(76) - Feng (Föniks): Söylencesel bir erkek kuş. Çinlilere göre, kutsal bir insan tahta geçtiği ya da dünyada gerçek ilkeler yer aldığında, bu kuş görünürmüş. / Fu Hsi zamanında (M.Ö. 2953). Ejder başlı, at gövdeli bir canavarın sırtında çizilmiş bir harita olduğu halde sudan çıktığı anlatılır.

(77) - Öğrencisi Tzu-lu, eski zamanlarını anımsayarak mutlu öleceğini düşünüp Konfüçyüs'e böyle davranılmasını istemiştir.

(78) - Bu tümcenin öteki bölümlerle hiçbir ilgisi yoktur. Neyin anlatılmak istendiği de anlaşılmamaktadır.

(79) - Pazar yerinde, sanıkların cezasını bildirmek için davul çalarak halkı toplarlarmış. Burada Konfüçyüs, öğrencilerinden davul çalarak Ch'i'ye yanlışlarını bildirmelerini istemiştir.

(80) - Üçüncü ayda kötü ruhlardan korunmak için bir ırmakta elleri ve giysileri yıkarlarmış. / Yağmur için yapılan yaz sunusu.

(81) - Ssu-ma (Tzu-niu): Ssu-ma Kang'dır. Sung derebeyliğinden Huan T'ui'nin kardeşidir (bk. 66).

(82) - Chi-tzu Ch'ang: Wei derebeyliğinden bir devlet memuru.

(83) - Lu Dükü Hsüan (M.Ö. 609-591), her aileye ek olarak bir ondalık daha çok vergi koymuştu.

(84) - Bu dönemde Ch'u Dükü, Wei devletini babasına karşı elinde tutuyordu. Konfüçyüs burada 'ayıklama' sözcüğünü, yolsuz bir iş yaptığından dolayı Dük için kullanarak, Dük'ün görevinden çekilip yerini babasına bırakması gerektiğini anlatmak istemişti.

(85) - O zaman Wei derebeyliği K'ang-shu ve Lu derebeyliği de kardeşi Chao-kung tarafından yönetiliyordu; aralarında sıkı bir birlik vardı.

(86) - Chü-fu: Lu derebeyliğinin batı sınırında küçük bir kent.

(87) - Hsien wen: Yüan Sze'dir (bk. 50). Konfüçyüs'ün ölümünden sonra yalnızlığa çekilmiştir.

(88) - Man-kung Kuo: Nan Yung olduğu ileri sürülür (bk. 30).

(89) - Burada, Cheng derebeyliği anlatılmak isteniyor. Bu, çevresi büyük ve güçlü devletlerle sarılı küçük bir devlettir; ama Tzu-cha'n (başbakan), Pi-Shan ve Shı-shu gibi değerli devlet adamları vardı.

(90) - Tzu-hsi: Ch'u derebeyliğinin başbakanı.

(91) - Meng Kung-cho: Meng ya da Chung-sun ailelerinin başkanıydı. Konfüçyüs'ün çok beğendiği bir kimseydi. Bu zamanda Tsin derebeyliği, Wei, Chao ve Han gibi üç ailenin elindeydi. Tang ve Hsieh ise küçük devletlerdi.

(92) - Tsang Wu-chung, Lu derebeyliğinde çok değerli bir asker. Ona 'Kutsal insan' da diyorlardı. / Pienli Chuang: Eski yorumculardan biri olduğu ileri sürülür.

(93) - Kun-ming Chia: Bunun hakkında pek bilgimiz yoktur. Kung Shu-Wen'in öğrencisi olduğu sanılıyor. / Kung-shu Wen: Wei derebeyliğinde bir asker. Dük ailesinden gelmiştir ve Kung-shu ailesinin kurucusudur.

(94) - Tsin Dükü Wen (MÖ 636-628) ve Ch'i Dükü Huan (MÖ 681-6433): Çin tarihinde önemli rolü olan iki büyük önder.

(95) - Dük Huan ve kardeşi Chiu: Ch'i derebeyliğinden kaçmışlardı. Chiu, bakanlardan Shao Hu ve Kuan Chung ile Lu'ya gitmişti. Ch'i prensinin ölümü üzerine Huan kardeşi Chiu'dan önce Ch'i-ye geldi ve buranın yönetimini eline aldı. Lu derebeyinden, kardeşinin öldürülmesini ve iki bakanın da geri gönderilmesini istedi. Prens öldürülünce, bakan Shao Hu da kendini öldürdü. Kuang chung ise Ch'i'ye döndü ve başbakan oldu. Ülkeyi iyi bir yolda yönetti. Tzu-lu, bunun utanç verici iyi bir davranış olduğu kanısındaydı.

(96) - Eskiden Çin'de sağ yan onur konumu olarak kabul edilirdi. Burada, gerek saç biçimi ve gerekse sol yanın kullanılması, barbar boylarına özgü bir şey sayılıyordu

(97) - Wei Dükü Ling, öteki adı Yüan'dır (MÖ 533-492): Man Tzu'nun kocasıdır. / Chung- shu Yü: Kung Wen'dir (bk. 38).

(98) - Chan Ch'ang (Chan Heng): Ch'i Dükü Chien'in bakanı (MÖ 481).

(99) - Chü Po-yü (Chü Yüan): Wei derebeyliğinde bir asker ve Konfüçyüs'ün öğrencisi.

(100) - Ch'i: Eski dönemlerde 1000 Li koşan bir atın adı.

(101) - Kung-po Liao: Chi Dükü'nün akrabalarından biri. / Chi-sun: Chi ailesi. / Tzu-fu Ching-po: Lu derebeyliğinde büyük rütbeli bir memur.

(102) - Shıh-men (Taş kapı): Lu derebeyliği ile Ch'i derebeyliği arasında bir geçit.

(103) - Taştan yapılmış müzik aleti, adı Ch'ing'dir. Çin'in sekiz ünlü müzik aletinden biridir.

(104) - Kao-tsung: Kral Wu-tsung (MÖ 1324-1264).

(105) - Yuan Tsan: Konfüçyüs'ün bir arkadaşı; ancak kendisi bir Taocudur.

(106) - Konfüçyüs bu çocuğu toplum kurallarını öğrenmesi için yanına almıştı. O dönemin toplum kurallarına göre, böyle bir çocuk odada konuklar varken bir köşede oturur, büyükleriyle yürürken birkaç adım geride kalırdı.

(107) - Shun hükümdarken, yanında çok yetenekli ve değerli bakanları vardı. Onlar ülkeyi çok iyi yönettiler; ama hükümdarın kişiliğinin güçlü oluşu da bunda etkilidir.

(108) - Müzik Üstadı Mien kördü. O zamanlar körler, duygu bakımından daha duyarlı, daha yetenekli olduklarından ve yardım gereksindiklerinden, konservatuvarda görevlendirilirlerdi.

(109) - Chuan-yü: Lu derebeyliğinde küçük bir ülke. Hükümdarı soylu bir aileden geliyordu. Konfüçyüs'ün ilk öğrencisi Tsan Yü ve Chi Lu, burada Chi ailesinin hizmetindeydiler.

(110) - Chao Tsan: Eski dönemin değerli tarihçilerinden biri. Kimileri Shang, kimileri de Chou döneminde yaşadığını ileri sürer.

(111) - MÖ 609'da Dük Wen öldüğünde veliaht da öldürülmüştü. Cariyelerden birinin oğlu Hsüan tahta oturdu. Bundan sonra hep bunun çocukları yönetimi ellerinde tuttular. / Üç Huanlar: Dük Huan'ın soyundan gelmiş aileler.

(112) - Ch'an K'ang: Tzu-ch'in (bk. 4). / Po-yü: Konfüçyüs'ün oğlu.

(113) - Burada, eskiden bir prensin karısına ne gibi adlar verildiğini gösteriyor: Fu-jen, yardımcı (eş); Chün Fu-jen, Prensin yardımcısı (eş); K'an Hsiao Chün, prensin küçük sevgilisi; Hsiao T'ung, küçük kız.

(114) - Yang Ho: Yang Hu olarak da bilinir. Chi ailesinin başbakanlarından biri. Lu derebeyliğinin yönetimini eline almak istiyordu; bu zamanda asıl Dük Chao sürgündeydi. Ho aynı zamanda Konfüçyüs'ü de elde etmek istiyordu. Konfüçyüs ise bundan kaçınıyordu.

(115) - Wu-ch'ang: Lu derebeyliğinde P'i bölgesindedir. Tzu-yü, buranın yöneticisiydi. Konfüçyüs, aşağıdaki tümcede, 'Bir tavuk kesmek için bir inek bıçağının kullanılması' ile, yüksek ilkelerin Tzu-yü tarafından uygulanmakta olduğunu anlatmak istemiştir.

(116) - Kung-shan Fu-tsao [Kung-shan Fu-niu da denir]: Yang Ho ile birlikte Chi Huan'ın hapsedilmesinden sonra, Fu-tsao Konfüçyüs'ü yanına çağırmıştı.

(117) - Chou devletinin yeri, Lu derebeyliğinin batısındaydi. Pi de buranın bir parçasıydı. Konfüçyüs buraya gelmekle bir Doğu Chou hanedanı kurarak Kral Wen'in yaptığını yapacaktı; ama Pi'ye gitmedi.

(118) - Pi Hsi: Tsin derebeyliğinde Chung-mao kentinin komutanı. O dönemde burada Chao ailesi vardı.

(119) - Chao-nan ve Shao-nan: Shıh-ching'in (şiir kitabı) ilk bölümü.

(120) - Tzu Pei: Hakkında pek az bilgi vardır. Lu derebeyliğinde küçük bir memurdu. Bir ara Konfüçyüs'ün derslerine gelmiştir. Yaptığı yanlışlar yüzünden Konfüçyüs ondan hiç hoşlanmamıştır.

(121) - Çinlilere göre 40 yaşında bir insan, en olgun çağındadır. Bu yaştan sonra artık sönmeye yüz tutar.

(122) - Wei ve Chi küçük devletlerdir. Wei vikontu, Yin hanedanının son hükümdarı olan acımasız Chao'nun üvey ağabeyidir. Chi vikontu ve Pi-kan Chao-nun amcalarıdır. Chi, kötülüklere dayanamayarak saraydan ayrıldı. Pi-kan hapse atıldı ve sonra barbarca öldürüldü.

(123) - Konfüçyüs MÖ 517'de Ch'i'ye gitmişti. Meng ailesi, Chi ailesinden çok zayıf durumdaydı. Chi ailesinin de konumu çok daha yüksekti. Ch'i Dükü, Konfüçyüs'e, Chi ailesine olduğu kadar ilgi göstermediği için Üstat buradan ayrılıp gitmiştir.

(124) - Konfüçyüs'ün Lu derebeyliğinde adalet bakanı olduğu; dahası, başbakanlık ettiği de söylenir. Komşu devletler, Lu'nun bir gün çok güçlü bir devlet olacağından ve onları egemenliği altına alacağından korkmuşlardı. Buna engel olmak için Ch'i derebeyi, Lu derebeyine atlar ve çok güzel kadınlar göndermişti. Chi ailesinin başkanı Chi Huan'ın salık vermesiyle, Lu Dükü bunları kabul etti. Bunu kendisini aşağılama sayan Konfüçyüs buradan ayrıldı.

(125) - Chieh-yü, öteki adı Lu Tung'dur. Devlet hizmetine girmemek için kendisini deli göstermiştir (MÖ 489). / Fang: Yukarıda sözü geçen Föniks'dir. Deli, bununla Konfüçyüs'ü anlatıyor.

(126) - Ch'ang-tsü ve Chieh-ni: Lu derebeyliğinde yalnızlığa çekilmiş değerli iki kişi.

(127) - O çağlarda, hükümdarlar her yemekte müzik dinlerlermiş. Bu ayrı bir memurun yönetiminde yapılırmış. Dük Ai zamanında Konfüçyüs bu müziğin düzenlenmesini istemişti. Bundan hoşnut olmayan müzik üstatları Lu derebeyliğini bırakıp başka ülkelere gitmek zorunda kalmışlardı.

(128) - Meng Chuang-tzu: Meng ailesinin başkanıdır. Babası gibi kendisi de çok yüksek bir insandı. Babası öldükten sonra, beş yıllık yas süresince, babasının koyduğu kötü memurları bile işinden çıkarmamış ve böylece, babasına olan saygısını sürdürmüştür.

(129) - Yang Fu: Tsang Shan'ın yedi öğrencisinden biri.

(130) - Weili Kung-sun Ch'ao: Wei düklerinden biriyle ilgisi olacak. / Chung-ni: Konfüçyüs'ün adı.

(131) - Shu-sun Wu-shu: Shu-sun ailesinin (Lu derebeyliğinde) başkanlarından biri.

(132, 133, 134) - Yao, Shun, Yü ve T'ang için bk. 72-71-73.

 

www.akademya.org