Konuşmalar - Konfüçyüs

DÜNYA KLASİKLERİ DİZİSİ: 102

KONUŞMALAR

Bu kitabın hazırlanmasında MEB Çin Klasikleri dizisinde yayınlanan birinci baskısı temel alınmış ve çeviri dili günümüz Türkçesine uyarlanmıştır.

Yayına hazırlayan : Egemen Berköz

Dizgi : Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.

Baskı : Çağdaş Matbaacılık Yayıncılık Ltd. Şti.

Haziran 2000

KONFÜÇYÜS

KONUŞMALAR

Çeviren:

Muhaddere Nabi Özerdim

Kaynak:

http://ekitap.kolayweb.com/

Hümanizma ruhunu anlama ve duymada ilk aşama, insan varlığının en somut anlatımı olan sanat yapıtlarının benimsenmesidir. Sanat dalları içinde edebiyat, bu anlatımın düşünce öğeleri en zengin olanıdır. Bunun içindir ki bir ulusun, diğer ulusların edebiyatlarını kendi dilinde, daha doğrusu kendi düşüncesinde yinelemesi; zekâ ve anlama gücünü o yapıtlar oranında artırması, canlandırması ve yeniden yaratması demektir. İşte çeviri etkinliğini, biz, bu bakımdan önemli ve uygarlık davamız için etkili saymaktayız. Zekâsının her yüzünü bu türlü yapıtların her türlüsüne döndürebilmiş uluslarda düşüncenin en silinmez aracı olan yazı ve onun mimarisi demek olan edebiyatın, bütün kitlenin ruhuna kadar işleyen ve sinen bir etkisi vardır. Bu etkinin birey ve toplum üzerinde aynı olması, zamanda ve mekânda bütün sınırları delip aşacak bir sağlamlık ve yaygınlığı gösterir. Hangi ulusun kitaplığı bu yönde zenginse o ulus, uygarlık dünyasında daha yüksek bir düşünce düzeyinde demektir. Bu bakımdan çeviri etkinliğini sistemli ve dikkatli bir biçimde yönetmek, onun genişlemesine, ilerlemesine hizmet etmektir. Bu yolda bilgi ve emeklerini esirgemeyen Türk aydınlarına şükran duyuyorum. Onların çabalarıyla beş yıl içinde, hiç değilse, devlet eliyle yüz ciltlik, özel girişimlerin çabası ve yine devletin yardımıyla, onun dört beş katı büyük olmak üzere zengin bir çeviri kitaplığımız olacaktır. Özellikle Türk dilinin bu emeklerden elde edeceği büyük yararı düşünüp de şimdiden çeviri etkinliğine yakın ilgi ve sevgi duymamak, hiçbir Türk okurunun elinde değildir. 23 Haziran 1941.

Milli Eğitim Bakanı

Hasan Âli Yücel

GİRİŞ

Lun-yü (Konfüçyüs'ün Konuşmaları), Konfüçyüs'ün öğrencileriyle yaptığı konuşmaları toplayan, Konfüçyüsçülerin kullandığı en önemli el kitabı ve Çin'in en önemli felsefe yapıtlarından biridir. (*)

Burada, devletin yönetimi, ahlak ilkeleri, toplumsal düzen, dinsel törenler ve sonra ülküsel [ideal] bir insanın ve toplumun nasıl olması gerektiği, belirli terimlerle anlatılmıştır.

Konfüçyüs bir bilgin, bir devlet adamı, bir düzeltimci (reformcu) olduğu gibi büyük bir öğretmendi de. O, kendine özgü yöntemleriyle öğretimi halka yayan ve öğretmenliği bir uğraş haline getiren ilk kişidir. Çin'de Konfüçyüs'ten önce de öğretim vardı; ama bunun nasıl olduğu konusunda kesin bir bilgimiz yoktur. Hükümdarların çocuklarının özel öğretmenleri vardı. Devlet memurları da, kendi büyüklerince, o dönemdeki yöntemlere göre yetiştiriliyordu. Konfüçyüs ise tümüyle başka yöntemle çalışmış, her toplumsal sınıftan gelen, yoksul ya da zengin bütün öğrencileri kabul etmiş ve onları kılgısal bir biçimde yetiştirmiştir.

Yöntemleri bireyseldi. Her öğrenci için ayrı konular seçiyordu. Sınav yoktu. Dersler resmi bir nitelik taşımıyordu. Öğrencilerini düşüncelerinde özgür bırakıyordu ve onlara karşı çok yumuşak davranıyordu.

Konfüçyüs, öğretiminde, özellikle "Li"ye çok önem vermiştir. (*) Bu terim, uygun davranışlar, terbiye gerekleri, toplum kuralları ve sonra dinsel törenleri içine almaktadır. Konfüçyüs, Çin soylu sınıfının gelenekçi sanatı olan "Li"yi daha çok, özyapıyı işleyen bir kural olarak ele almış; onu kendi anlayışına göre geliştirmiş ve eğitim için bunun çok önemli olduğu üzerinde durmuştur.

Ona göre "Li", yalnızca dinsel törenleri yerine getirmek değildi. Devlet işlerinde görev alacak olan aşağı sınıflardan kimselere nezaket kurallarını öğretmek gerekiyordu. İşte bu, "Li"ydi. Ama yalnızca bir yaldızdan başka bir şey olmayan bu "Li"nin tehlikelerini düşünmüş olan filozof, "Li"nin özyapıyı işleyen, davranışları yöneten bir araç olduğunu da açıklamıştır. Ona göre nezaket, Li ile kaynaşamazsa, adı "Jest" olur. Cesaret, "Li" ile uyuşamazsa, devrimci ruh doğar. İçtenlik, "Li" ile bağdaşamazsa küstahlık ortaya çıkar. Erdemi olmayan kimsenin "Li" ile ilgisi yoktur. Böylece "Li" uygar bir insanı, duygularını denetleyemeyen kaba bir insandan kolayca ayırt etmektedir.

Hsiao terimi: En eski çağlarda ve sonra Konfüçyüs zamanında, aileye çok önem veriliyordu. Aile bağlarına saygı göstermeyenlerin "Gök" tarafından cezalandırılacakları düşüncesi vardı. Anaya babaya bağlılık ve saygı konusuna çok önem veriliyordu. İşte Konfüçyüs bunu ele alarak "Hsiao" inancını oluşturmuştur. Burada aile üyelerinin birbirlerine karşı olan ödevleri düşünülmüş, sonra bu genişletilerek hükümdarla halk arasındaki bağları da kapsamıştır. İki türlü "Hsiao" vardır. Birisi "Fiziksel Hsiao", yani anaya babaya yardım; öteki "Kutsal 'Hsiao", yani ana baba yaşadığı sürece onlara maddi rahatlık sağlamanın yanısıra, isteklerini yerine getirmek, onları yanlış olan şeylerden korumak demektir. Öldükten sonra da, kurbanlar sunarak anılarını sürdürmek ve böylece ölmezliklerini sağlamak demekti. Böylece, "Hsiao" genel olarak bütün erdemlerin kökü, göğün yolu ve insanın bir ödevidir.

Jen terimi: Asıl olarak, ahlaksal düşüncelerin kaynağıdır; ama bu terim, Lun-yü'de, insanların birbirine karşı gösterdikleri ince duyguları, sevgi ve erdemi, iyilikseverliği, iyiliği ve ilkeli insanı içine almaktadır. Bu, aynı zamanda kitabın birçok yerinde geçen "Tê" (Erdem) ile aynı anlama gelmektedir.

Tao terimi: Konfüçyüs felsefesinin merkez kavramı "Tao"dur; bu sözcük, Konfüçyüs'ten önceki bronz yazılarda ve sonraki yazında, "yol; yönetmek; davranmak ve anlamak" anlamlarına gelmiştir. Lun-yü'de de bu anlamları içine almakla birlikte, daha başka anlamlarda da kullanılmıştır. Ona göre Tao, kişilerin ve devletin izlemesi gereken ülküsel yoldur. Bu erdemi, adaleti, inceliği, içtenliği ve saygıyı da içine almaktadır. Müziğe ve "Li"ye sıkı sıkıya bağlıdır. İnsanların kötü işler yapmasını engeller ve insanlar arasında arkadaşlığı sağlar. Halk Tao'ya sahip olursa, gerektiği gibi yönetilecek ve ahlak ilkeleri de yeryüzünde egemen olacaktır.

T'ien terimi: Konfüçyüs felsefesinde dinle ilgili görüşler karanlıktır. Eski çağlarda ruhlara ve atalara sunular sunuluyordu. Bunlardan en güçlüsü "Ti" idi. Chou sülalesi döneminde (M.Ö. 1050 - 247) tanrısal güç "T'ien" olmuştu. Yeri göktü. Aynı zamanda gökyüzü için de kullanılmıştır. Lun-yü'de de görüldüğü gibi, Konfüçyüs "Ti"den hiç söz etmemiş, daha çok "'T'ien"le ilgilenmiştir. Ona göre "T'ien", o zaman anlaşıldığı gibi gökte oturan, kötü hükümdarları cezalandıran, yeni hanedanlar kuran ve erdemlileri ödüllendiren ataların ortak bir adı değildi. O, kişisel olmayan ahlaksal bir güç, en yüce bir varlık ve doğanın düzeni ve kendisiydi. Böylece "T'ien", her şeyin üstünde bir varlıktı; yaratıcıydı (Tanrı).

T'ien-ming terimi: "T'ien" üstün bir varlık olduğuna göre, "Ming" ya da "T'ien-ming", bu üstün varlığın istemi ve buyruğu anlamlarına gelmektedir. Demek Konfüçyüs'ün, "T'ien"i, "tanrısal bir düşünce", "T'ien ming"i de "yazgı; alınyazısı" olarak kabul ettiğini söyleyebiliriz.

Chün-tzu terimi: Konfüçyüs'ün en yüksek amacı, ülküsel bir toplum kurmak ve ülküsel bir insan yaratmaktı. Ona göre ülküsel bir insan akıllı, gözüpek, incelikli, müzik ve törenlere bağlı, hırsları olmayan, alçakgönüllü bir insan; demek, bir "Chün-tzu"dur. Bu, aynı zamanda soylu olmayan, ama kültürlü yetişen bir soyluoğlu demektir. Aslında, "Chün-tzu", yazınsal anlamda "hükümdar oğlu" demektir ve soyluluğu anlatır; Konfüçyüs ise, bu kavrama kendine göre bir anlam yüklemiştir.

Shıh terimi: Konfüçyüs öğretisinde, "Shıh"ı öğrencilerine bir örnek olarak göstermiştir. Bu kavram "genç adam; asker; soylu" anlamlarına gelir. Bir tür "şövalye" demektir. Konfüçyüs buna başka anlamlar da verdi. "Shıh", bir beyefendi gibi davranan, erdemli, dürüst bir insandır.

Kendi döneminde iyi bir yönetimin bulunmaması ve halkın acılar çekmesi Konfüçyüs'ü pek rahatsız ona ülküsel bir hükümetin özlemini duyurmuştur. "Lun-yü"de de görüldüğü gibi, iyi bir hükümet, halka iyi besin, yeterince silah sağlayan, halkın güvenini kazanan bir hükümettir. Halkın güvenini kazanmayan hükümet ayakta duramaz. O, korkuyla yönetilen devleti değil, hükümdarla uyruğu arasında karşılıklı bir anlaşma bulunan ortak bir yönetimi savunmuştur. Bu noktada, çağdaş demokrasi kuramlarıyla benzerlik gösteriyor. "Lun-yü"de de görüldüğü gibi, o, ölçü olarak sıradan insanları, halkı ele alıyor ve onların yetiştirilmesini, onların mutluluk ve gönence kavuşturulmasını istiyor.

Konfüçyüs'ün yaşamı

Konfüçyüs'ün hangi sülaleden geldiği konusunda kesin bilgimiz yoktur. Tso-chuan'da Konfüçyüs'ün Shang sülalesinin (M.Ö. 1450 -1050) kıral ailesinden geldiği gösterilmektedir (Tso-chuan 618 -19). Soybilimse (généologie), onun, Shang sülalesinden gelen Sung Dükü'nün atalarından olduğunu kabul eder. Ama, bu bir kanıta dayanılarak değil, onun pek doğal olarak bir hükümdar sülalesinden gelmesi gerektiği düşünülerek ileri sürülmüştür. Onun Lu derebeyliğinden Tsu kentinde (Şantung eyaletinde, bugünkü Ch'iü-fu'ya yakın) M.Ö. 551'de doğmuş olduğu birçok belgede doğrulanmaktadır.

Konfüçyüs'ün aile durumu ve toplumsal konumunun ne olduğu üzerinde de kesin bir yargıya varmak güçtür. Bildiğimiz şey, onun küçük yaşta yetim kaldığı, bir erkek kardeşi, yeğeni, bir oğlu ve bir kızı olduğudur. Lu derebeyliğinde Kung adını taşıyan tek kişi oydu.

Konfüçyüs'ün siyasal yaşamda yüksek konumlarda bulunup bulunmadığı da Konfüçyüsçüler için bir sorun olmuştur. Meng-tzu, onun ambar korumanlığı [muhafızlığı] yaptığını ve daha önce kendisinin de söylediği gibi, geçimini sağlamak için koyunlara çobanlık ettiğini yazar (Meng-tzu, 5, [2] 5.4). Gelenek Konfüçyüs'ün Lu derebeyliğinde yüksek konumlarda bulunduğunu ve siyasal yaşamda büyük roller oynadığını gösterir. Dahası, Lu derebeyliğinde adalet bakanı olduğu konusunda da ısrar ediliyor. Tso-chunan, Mo-tzu ve Meng-tzu da bundan söz ederler. (*)

Konfüçyüs'ün başka derebeyliklere yaptığı geziler konusunda da birçok tartışma yapılmıştır. Tso-chuan, Lun-yü ve Meng-tzu'dan bu gezilerle ilgili bilgiler çıkarabiliriz. Bu kaynaklar, bilgi bakımından bir birlik göstermektedir.

Konfüçyüs önce Wei derebeyliğine gitmiştir. Wei Dükü filozofun kalmasını önermiş ve onu büyük bir devlet memuru yapacağını söylemiştir. Ancak Konfüçyüs bu öneriyi kabul etmemiştir.

İlkelerini burada kabul ettiremeyeceğini anlayan Üstat, Wei'den ayrılmıştır. Wei derebeyliğinden sonra Ch'en derebeyliğine gitmiştir. Burada ne kadar kaldığı belli değildir. Buradan Wei'ye dönmüş ve öğrencisi Jan Chiu'nun çağrısı üzerine Lu derebeyliğine gitmiştir. Bütün bu gezileri 13 yıl sürmüştür. Bu geziler, onun için her bakımdan çok yararlı olmuştur. Elde ettiği bilgi ve deneyimler, onu, herkesin hayran kaldığı bir kişi, "taçsız kıral" aşamasına yükseltmiştir. Kendisi bu dünyadan kötümser olarak ayrıldıysa da, kendisinin uygulayamadığı ilkelerini, sonrakiler onun izinden yürüyerek gerçekleştirmeye çalışmışlardır.

Konfüçyüs M.Ö. 479'da ölmüştür; mezarı Ch'iu-fu'dadır. Öğrencileri mezarı başında üç yıl yas tutmuşlardır. (*)

Konfüçyüs gezileri sırasında birçok elyazması toplamıştır. Bu arada da Shıh-ching'i (şiir kitabı) yeniden düzenlemiştir. Onun Shu-ching'i yazdığı; Ch'un-ch'iu'nun yazdığı Li-chi'yi düzenlediği ileri sürülmektedir. Ancak birçok bilginin vardığı sonuca göre, -elimizde hiçbir kanıt olmadığı için- Konfüçyüs ne bir yapıt yazmış, ne de yayınlamıştır. (*) Birçok kitap okumuş ve bunları el kitabı olarak kullanmış olduğunu kabul edeceğiz. Okuduklarını kendi düşünceleriyle birleştirerek ortaya yeni bir düşünce bireşimi koymuştur. Bilgiyi, yalnızca bilgili olmak için edinmemiş, bunu ahlak ve devlet sorunlarıyla ilgili çalışmalarında ve öğretiminde odak noktası yapmıştır. Bununla, acı içinde olan dünyayı mutluluk ve gönence kavuşturmak için bir yol bulmaya çalışmıştır.

Konfüçyüs bir insan olarak nasıl bir varlıktı? Lun-yü'de ondan şöyle söz edilir: "Hoşsohbet, neşeli, onurlu, başkalarına saygı gösteren, ama kendisine de saygı gösterilmesini isteyen bir insandı. Çok konuşanlara güvenmezdi. Eleştirilerinde çok akılcıydı. Bilmediği her şeye bilirim demezdi. Alçakgönüllüydü ve kendisine büyük güveni vardı. Kendisini büyük göstermek için başkalarını asla küçümsemezdi. Gençlere çok değer verirdi. Müzik ve eğlenceden hoşlanırdı; kendi de flüt çalardı. Uygun olan her türlü eğlenceyi onaylardı. 'Eğlence, yalnızca istenen birşey değil, yaşamda gerekli olan bir şeydir' derdi."

Görülüyor ki, milyonlarca insanı arkasından sürükleme gücüne erişmiş olan Konfüçyüs, doğaüstü bir varlık değil, yalnızca bir insandı.

Ankara 1962

Dr. Muhaddere Nabi Özerdim

Çin Dili ve Edebiyatı Doçenti

 

KONUŞMALAR

(Lun-yü)

BİRİNCİ BÖLÜM

ğrenmek"

I - Üstat dedi ki: "Öğrenmek ve sonra bunu başkalarına öğretmek zevk verici bir şey değil midir?"

- "Uzak ülkelerden gelmiş arkadaşları olmak hoş değil midir?"

- "Kendisini tanımadıklarından dolayı kaygılanmayan bir kimse, 'büyük ve üstün insan' değil midir?"

II - Filozof Yu (1) dedi ki: "Ana babaya saygı ve kardeşlerine sevgi gösterip de öteki büyüklerine karşı kötü davranan insan pek azdır. Karışıklık çıkarmaktan hoşlanıp da büyüklerine karşı kötü davranışlarda bulunmak istemeyen kişi yok gibidir."

- "'Büyük ve üstün insan', kendini esas olan şeye verir. Bu esas şey ortaya çıkınca, 'gerçek ilkeler' gelişir; anaya babaya bağlılık ve kardeşlik sevgisi de kendini gösterir. Bunlar, 'İyilikseverlik'in kökü değil midir?"

III - Üstat dedi ki: "Yaldızlı sözlerle erdem bağdaşamaz."

IV - Filozof Tsang (2) dedi ki: "Her gün kendimi üç nokta üzerinde yoklarım: Başkaları için bir iş görürken, acaba onlara bağlı mıyım? Arkadaşlarla konuşurken, içten miyim? Derslerden yeter derecede bilgi edinebildim mi?"

V - Üstat dedi ki: "Bin savaş arabası olan (büyük) bir ülkeyi yönetirken dikkatli, içtenlikli ve sonra ekonomik olmalı; insanlara karşı sevgi göstermeli ve halkı iyi bir yolda kullanmalı."

VI - Üstat dedi ki: "Bir genç, evinde anasına ve babasına bağlı ve öteki büyüklerine saygılı olmalıdır. Sonra, ciddi ve dürüst olmalı, herkese sevgi göstermeli ve iyi kimselerle arkadaşlık etmelidir. Fırsat bulduğu zaman da onların bilgi edinmesine yardım etmelidir."

VII - Tzu-hsia (3) dedi ki: "Bir kimse dış güzellikten çok iyi ahlaka değer verirse, ailesine hizmette en büyük çabayı gösterirse, efendisine (prensine) bütün yaşamınca bağlı kalabilirse, arkadaşlarıyla olan ilişkilerinde içtense, o insan için 'bir şey bilmiyor' deseler de, ben onun bilgili olduğunu söylerim."

VIII - Üstat dedi ki: "Bir bilgin ağırbaşlı değilse, ona karşı saygı gösterilmez. Onun bilgisi de sağlam değildir."

- "Bağlılığı ve içtenliği birinci planda tut."

- "Kendine uygun olmayan kimselerle arkadaşlık etme."

- "Yanlışlarını düzeltmekten korkma."

IX - Filozof Tsang dedi ki: "Ana baba için yapılan cenaze törenlerine gereken dikkat gösterilirse, ölülere kurbanlar sunmak savsaklanmazsa, halkın erdemi kesinlikle yüksek düzeye erişir."

X - Tzu-ch'in, Tzu-kung'a (4) sordu: "Üstadımız bir ülkeye geldiğinde, o yerin hükümeti hakkında öğrenmediği şey kalmaz. O, bunları kendi mi öğreniyor, yoksa bu bilgiyi ona başkası mı veriyor?"

- Tzu-kung dedi ki: "Üstadımız bunları iyi yürekliliği, doğruluğu, nezaketi, ölçülülüğü ve her şeyi hoşgörürlüğüyle elde eder. Onun bu bilgiyi alma yöntemi başka insanlarınkinden farklı değil midir?"

XI - Üstat dedi ki: "Bir kimsenin babası yaşıyorken onun isteklerine bak. Babası ölünce onun davranışlarına dikkat et. O kimse, üç yıl babasının yolundan ayrılmazsa, ona 'ana babasına bağlı bir kimse' denir."

XII - Filozof Yu dedi ki: "Törenleri yerine getirirken düzenin değeri vardır. Eski kıralların gösterdiği yolda, bu en üstün bir nitelikti. Büyük küçük işlerde biz bu yolu izledik."

- "Bununla birlikte, bu her zaman yapılamamıştır. Bu düzen bilinirse, her şey yoluna girer; ama bu, yine törenlerle düzenlenmezse hiçbir şey yolunda gitmez."

XIII - Filozof Yu dedi ki: "Anlaşmalar, doğru olan şeye göre yapılırsa, verilen sözler yerine getirilir. Saygı yerinde gösterilirse ayıp ve utançlardan uzak kalınır. Böylece, birbirine bağlı olanlar saygıdeğer olurlar."

XIV - Üstat dedi ki: "Büyük ve üstün insan, yemekte karnının doyup doymayacağını düşünmez. Evinde rahatını aramaz. Yaptığı işlerde ağırbaşlı, konuşmalarında dikkatli bir kimsedir. O ilkesi olan kimseleri araştırır. Bu kimse için 'öğrenmeyi seven bir kimse' denebilir."

XV - Tzu-kung dedi ki: "Dalkavuk olmayan yoksul insanla, gururlu olmayan zengin bir kimse için bir şey söyleyebilir misiniz?" Üstat yanıt verdi: "Evet, söyleyebilirim; yalnızca onlar, yoksul ama mutlu, zengin ama terbiye ve incelikten ayrılmayan bir kimseyle karşılaştırılamazlar."

- Tzu-kung yanıt verdi: "Şiir kitabında (Shıh-ching) denmiştir ki, bir şeyi keserken törpüle, oyarken cilala. 'Anlaşıldığına göre, bu sözler, sizin söylediklerinizi aynen içeriyor demektir."

- Üstat dedi ki: "Sonunda seninle şiir üzerine konuşabilirim. Sana bir şey sorduğum zaman arkadan neyin geleceğini biliyorsun."

XVI - Üstat dedi ki: "İnsanların beni tanımamış olmalarından dolayı üzülme. Ben onları tanımadığım için üzülürüm."

İKİNCİ BÖLÜM

"Ülkeyi Yönetmek"

I - Üstat dedi ki: "Ülkesini erdemle yöneten kimse, yerini her zaman koruyabilen ve bütün yıldızların kendisine uyduğu kutup yıldızıyla karşılaştırılabilir."

II - Üstat dedi ki: "Şiir kitabında 300 parça şiir vardır; ama bir tümce hepsini içine alabilir: Kötücül düşüncelerin olmasın."

III - Üstat dedi ki: "Halk yasalarla yönetilir ve cezalarla yola getirilmek istenirse, onlar kendilerini cezalardan kurtarmaya çalışacaklar; ama hiç utanç duymayacaklardır. Onlar erdemle yönetilir ve terbiye gerekleriyle yola getirilmek istenirse, utanç duyacaklar ve böylece iyi olmaya çalışacaklardır."

IV - Üstat dedi ki: "15 yaşımda kendimi öğrenmeye verdim."

- "30 yaşımda, istencime sahip olabildim."

- "40 yaşımda, kuşkulardan uzaklaştım."

- "50 yaşımda, 'göğün buyruğu'nu öğrendim."

- "60 yaşımda, seziş yoluyla her şeyi kavradım."

- "70 yaşımda, doğru olan şeylere zarar vermeden yüreğimin isteklerini yerine getirebildim."

V - Meng İ (5), "Anaya babaya sevgi ve bağlılığın ne olduğunu" sordu. Üstat yanıt verdi: "Onların sözünü dinlemek demektir".

- Daha sonra Fan Ch'ıh (6) ile giderken dedi ki: "Meng-sun (Meng İ) bana 'Ana babaya sevgi ve bağlılığın ne olduğu'nu sordu. Ben de, 'Onların sözünü dinlemektir,' dedim."

- Fan Ch'ıh dedi ki: "Ne demek istiyorsunuz?" Üstat yanıt verdi: "Yaşarken, ailemize terbiye gereklerine göre hizmet etmeliyiz. Öldükleri zaman, tören kurallarına göre onları gömmeli ve kurbanlar sunmalıyız."

VI - Meng Wu da, (7) yine anaya babaya bağlılığın ne olduğunu sordu. Üstat yanıt verdi: "Ana baba, çocuklarının hastalanmasından korkarlar."

VII - Tzu-yü (8) de anaya babaya bağlılığın ne olduğunu sordu. Üstat yanıt verdi: "Bugünlerde anaya babaya bağlılık demek, bir kimsenin ailesini geçindirmesi olarak anlaşılıyor. Ama, köpek ve atlar da ayni şeyi yaparlar. Saygı olmazsa bunu ötekinden nasıl ayırt edebiliriz?"

VIII - Tzu-hsia da, anaya babaya sevgi ve bağlılığın ne olduğunu sordu. Üstat yanıt verdi: "Zorunluk ve biçim sorunudur. Ailesinin bir sıkıntısı olunca, genç çocuk bu sıkıntıyı üzerine alırsa, şarabını, yiyeceğini onların önüne koyarsa, bu anaya babaya sevgi ve bağlılık sayılmaz mı?"

IX - Üstat dedi ki: "Hui (9) ile bütün gün konuştum. Söylediklerimin hiçbirine karşı çıkmadı. Sanki budalaydı. Benden uzaklaşınca özel yaşamınızı inceledim. Bu her şeyi açıkça gösterdi; Hui budala değildi."

X - Üstat dedi ki: "Bir insanın yapacağı işlere bak:

- "Onun davranışlarına dikkat et."

- "Dinlendiği şeylere bak."

- "Bir insan kişiliğini nasıl gizleyebilir?"

XI - Üstat dedi ki: "Bir kimse, sürekli yeni bilgiler elde ederek eski bilgisini geliştirmeye çalışırsa, o kimse başkalarının öğretmeni olabilir."

XII - Üstat dedi ki: " 'Büyük ve üstün insan' bir araç değildir."

XIII - Tzu-kung, "'üstün insan' kimdir?" diye sordu. Üstat yanıt verdi: "Konuşmadan önce eyleme geçer ve sonra eylemine göre konuşur."

XIV - Üstat dedi ki: " 'Büyük ve üstün insan' özgür düşüncelidir ve dar kafalı değildir. Ancak küçük bir insan dar kafalıdır ve özgür düşünceli değildir."

XV - Üstat dedi ki: "Düşünmeden öğrenmek, zaman yitirmektir. Bir şeyi öğrenmeden düşünce ileri sürmek, tehlikelidir."

XVI - Üstat dedi ki: "Yu, (10) sana bilginin ne olduğunu öğreteyim mi? Bir şey bildiğin zaman, onu bildiğini göstermeye çalış. Bir şey bilmiyorsan, onu bilmediğini kabul et. İşte bu bilgidir."

XVII - Üstat dedi ki: "Garip öğretiler üzerinde çalışmak, gerçekten zararlıdır."

XVIII - Tzu-chang, (11) para kazanmak amacıyla bilgi edinmeye çalışıyordu.

- Üstat dedi ki: "Çok dinle, kuşkulandığın noktaları bir yana bırak ve sakınarak konuş; o zaman pek az yanlışın olur. Çok gör ve tehlikeli şeylerden uzaklaş ve davranışlarında sakıngan ol. O zaman pişman olmazsın. Bir kimse konuşmalarında ve davranışlarında az yanlış yaparsa, bu kimse kazanç yolundadır demektir."

XIX - Dük Ai (12) sordu: "Halkı söz dinler kılmak için ne yolda davranmalı?"

- Üstat yanıt verdi: "Doğruluktan ayrılma, yanlışlarını düzelt. İşte o zaman halk söz dinler. Yanlışlarını düzeltmezsen, doğruluktan ayrılırsan, o zaman halk söz dinlemez."

XX - Chi K'ang (13) sordu: "Halkın hükümdarlarına karşı saygılı olması, bağlılık göstermesi ve çok çalışması için, ne yapmalı?"

- Üstat yanıt verdi: "Halkı ağırbaşlılıkla yönetirse, ona saygı gösterirler. O (hükümdar), ailesine bağlı ve herkese karşı incelikliyse, ona bağlılık gösterirler. İyi yoldan gider ve elinden geldiğince öğretmeye çabalarsa, halkı çok çalışır."

XXI - Birisi Konfüçyüs'e dedi ki: "Neden devlet hizmetinde bir görev almıyorsunuz?"

- Üstat yanıt verdi: "Şiir kitabında anaya babaya bağlılık konusunda ne diyor? Sen ana ve babana bağlıysan, kardeşlik ödevini yapmış olursun. Bu davranış devleti etkiler ve aynı zamanda hükümetin kurulmasını sağlar. Şu halde, bir insan neden devlet hizmetinde görev alsın?"

XXII - Üstat dedi ki: Bilmiyorum, bir kimse nasıl oluyor da yalancılıkla işini başarabiliyor. Büyük ve küçük arabalar, nasıl oluyor da boyunduruk ve koşum olmadan gidebiliyor?"

XXIII - Tzu-chang, "Bin yıl sonraki işler bilinebilir mi?" diye sordu.

- Üstat yanıt verdi: "Yin sülalesi, Hsia sülalesinin devlet düzenini izledi. (14) Onların bir şeyler aldığı ya da onlara bir şeyler eklediği bilinmektedir. Chou hanedanı Yin hanedanının düzenini izledi. (15) Onlardan neyin alındığı ya da onlara neyin eklendiği biliniyor. Belki bundan sonra gelenler, Chouları izleyeceklerdir. Yüzlerce yıl sonra bile olsa, Chouların işleri bilinecektir."

XXIV - Üstat dedi ki: "Kendisiyle ilgili olmayan bir ölüye sunu sunmak dalkavukluktur."

- "Doğru olan şeyi görmek ama yapamamak, korkaklıktır."

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

"Sekiz Sıra"

I - Konfüçyüs, kendi bölgesinde sekiz tür eğlence düzenleyen Chi ailesinin başkanı için dedi ki: "O, bu gibi işlere dayanabiliyorsa, dayanamadığı şey acaba nedir?"

II - Üç aile, kurban törenlerinin sonunda kapları kaldırırken Yung ilahilerini okurlardı.

- Üstat dedi ki: "Yardımcılar, prenslerdi; Göğün Oğlu (imparator) ciddi ve ağırbaşlıydı, sözlerini bu üç büyük ailenin tören salonunda söylemeye nasıl cesaret ederler?"

III - Üstat dedi ki: "Bir kimse erdemli değilse, dinsel törenlerle ne ilgisi olabilir? Bir kimsenin erdemi yoksa, müzikle nasıl ilgilenebilir?"

IV - Lin Fang (16), 'Törenlerde neye dikkat edilmesi gerektiğini' sordu.

- Üstat yanıt verdi: "Bu gerçekten önemli bir soru."

- "Şölenlerde savurganlık yapmaktansa, tutumlu olmak daha iyidir. Yas törenlerindeyse üzüntüyü derinden göstermek, ilgisiz görünmekten daha iyidir."

V - Üstat dedi ki: "Kuzey'in ve Doğu'nun yabanıl boylarının da başkanları vardır. Ancak bizim hükümdarsız büyük ülkelerimizle karşılaştırılamazlar."

VI - Chi ailesinin Başkanı T'ai dağına (17) sunu sunacaktı.

- Üstat, Tsan- Yü'ye (18) dedi ki: "Onu bu işi yapmaktan alıkoyamaz mısın? Tsan Yü, "Hayır!" dedi. Üstat, "Ya! Demek T'ai dağının Lin Fang gibi anlayışsız olduğunu söylemek istiyorsun?"

VII - Üstat dedi ki: "Büyük ve üstün insan, kavga etmez. Ama, gerekirse de okla dövüşmez mi? Ama, o yine düşmanını selamlar ve şerefe içki içer. O savaşında bile yine üstün bir insandır."

VIII - Tzu-hsia, "Şiir kitabındaki, insanı kendinden geçirici gamzeli gülümseyişi, gözlerinin beyaz-siyah parlaklığı (güzelliği) ve renklerin yalınlığı sözleriyle ne demek isteniyor?" diye sordu.

- Üstat yanıt verdi: "Renkleri saptarken yalın bir zemin hazırlamak gerekir."

- "Öyleyse, törenler daha sonra mı gelir?"

- Üstat yanıt verdi: "Ancak Shang benim ne demek istediğimi anlar. Şimdi onunla şiir konusunda konuşmaya başlayabilirim."

IX - Üstat dedi ki: "Hsia sülalesinin törenlerinden söz edebilirim; ama, Chiler konusunda bir şey söyleyemem. Yin hanedanının törenlerinden söz edebilirim; ama, Sung hanedanı (19) için söyleyecek bir sözüm yok. Çünkü onların kayıtları noksandır ve akıllı hükümdarları yoktur. Bunlara sahip olsalardı, konuşmalarında bunları kanıt olarak gösterebilirlerdi."

X - Üstat dedi ki: "En büyük törenlerde içki verildikten sonra, daha çoğunu görmeye dayanamıyorum."

XI - Biri, "Büyük kurban törenlerinin ne anlam taşıdığını" sordu.

- Üstat yanıt verdi: "Bilmiyorum. Bunu anlatabilen bir kimse, bunu seyreder gibi (avucunu gösterir) kolayca imparatorluğu yönetebilecektir."

XII - O, ölülere sanki oradaymışlar gibi sunu sundu. Ruhlara da, sanki oradaymışlar gibi sunu sundu.

XIII - Wang-sun Chia, (20) "Ocağa saygı göstermek, batı-güney köşesine saygı göstermekten daha iyi değil midir?" sözlerinden ne anlaşıldığını sordu.

- Üstat yanıt verdi: "Göğü gücendiren bir kimsenin, dua edecek başka bir yeri olamaz."

XIV - Üstat dedi ki: "Chou sülalesi, önceki iki hanedanın kültüründen yararlanmıştır. Böylece o (Chou hanedanı), nasıl da yetkindir! Bunun içindir ki, ben Chouları izliyorum."

XV - Üstat büyük tapınağa girdiğinde, oradaki işleri sordu. Biri dedi ki: "Tsao'dan gelen bey oğlunun (yani, Konfüçyüs'ün) tören kurallarını bileceğini kim söyleyebilirdi. (21) O, büyük tapınağa girdi ve işler konusunda bilgi istedi.Üstat bu sözü duyunca dedi ki: 'İşte, törenlerin kuralı budur'."

XVI - Üstat dedi ki: "Ok atma sanatında, 'deri' asıl olan şey değildir. Çünkü insanların gücü eşit değildir. Bu, eski bir kuraldır."

XVII - Tzu-kung, her ayın birinci günü atalara kurban edilen koyunu ortadan kaldırmak istedi.

- Üstat dedi ki: "Tzu, sen koyunu seviyorsun; bense töreni seviyorum."

XVIII - Üstat dedi ki: "Bir hükümdara toplum kurallarına göre hizmet edilirse, halk ona dalkavukluk edildiğini düşünebilir."

XIX - Dük Ting, (22) "Bir hükümdarın adamlarını nasıl kullanması ve bu adamların hükümdarlarına nasıl hizmet etmeleri gerektiğini" sordu.

- Konfüçyüs yanıt verdi: "Bir hükümdar, adamlarını toplum kurallarına göre kullanmalı. Adamlarıysa ona bağlılıkla hizmet etmeliler."

XX - Üstat dedi ki: "Kuang Tsü şiiri neşe vericidir; ama kötü deyişli değildir. Üzüntüyü anlatır; ama, üzücü değildir. (23)

XXI - Dük Ai, Tsai Wo'ya, (23) "o ülkenin tanrısının sunağını sordu. Tsai Wo yanıt verdi: "Hsia hükümdarları buraya çam ağacı diktiler. Yin sülalesinin hükümdarları servi, Choularsa kestane ağaçları diktiler. Bunun anlamı, insanlara korku vermek demektir."

- Üstat bunu işitince dedi ki: "Yapılan işler konusunda konuşmak yersizdir. Nasıl sonuçlanacağı belli olan işler için gösteri yapmak anlamsızdır. Geçmiş şeyleri ayıplamaksa boştur."

XXII - Üstat dedi ki: "Kuang Chung (25) yeteneği az olan bir insandır."

- Biri dedi ki, "Bu, onun elisıkı olduğundan mı ileri gelmektedir?"

- Üstat, "Kuan'ın üç karısı vardır. Sonra, adamlarını da çok çalıştırmıyor. O, nasıl elisıkı bir insan olabilir?" diye yanıt verdi.

- "Kuan Chung toplum kurallarını biliyor muydu?"

- Üstat yanıt verdi: "Prenslerin saraylarının girişlerinde bir paravana vardır. Kwan'ın da böyle bir paravanası vardır. Prensler birbirlerini ziyaret ettiklerinde, önlerine özel masalar koyarlar. Burada içildikten sonra kapları ters çevirirler. Kwan da böyle yapar. Kwan toplum kurallarını biliyorsa, başkaları neden bilmesin?"

XXIII - Üstat, Lu derebeyliğinin büyük müzik üstadına ders veriyordu. Dedi ki: "Müzik kolayca öğrenilebilir. Önce çalgı seslendirilir, sonra notasına göre parça çalınır ve bu böylece sürerek sona erer."

XXIV - İ kentinin (26) sınır korumanı, Üstatla tanışmak istedi. Dedi ki: "Büyük bir insan buraya geldiğinde, hep onlarla tanışma fırsatını bulurum." Onu Konfüçyüs'le tanıştırdılar. Dışarı çıktığında, koruman, "Arkadaşlar, Üstadımızın devlet hizmetinde olmayışından dolayı neden üzüntü duyuyorsunuz? Ülke uzun zamandan beri gerçek ilkelerinden uzaklaşmış bulunuyor. Bir gün 'Gök' Üstadımızı tahtadan yapılmış bir çan gibi kullanacaktır". (27)

XXV - Üstat, Shao ezgisinin (28) pek yetkin ve güzel olduğunu, (kral) Wu'nun müziğinin de çok güzel, ama yetkin olmadığını söyledi.

XXVI- Üstat dedi ki: "İnsanlar hoşgörülü olmazsa, törenlere önem verilmezse, cenaze törenlerinde gözyaşı dökülmezse, ben bunlara nasıl dayanayım?"

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

"Komşulara Karşı Erdemli Olmak"

I - Üstat dedi ki: "Erdemli davranışlar, komşuluğu pek iyi kılar. Bir kimse erdemin egemen olduğu bir yerde kalmak istemezse, o kimse akıllı kabul edilebilir mi?"

II - Üstat dedi ki: "Erdemli olmayan kimseler, uzun zaman yoksulluğa, sıkıntıya ve eğlenceye karşı koyamazlar. Erdem, erdem içinde yer alır. Akıllı olanlar bunu ararlar."

III - Üstat dedi ki: "İstenç, erdemin üzerine kurulursa nefret uyandırıcı davranışlar olmaz."

IV - Üstat dedi ki: "Gerçekten erdemli olan bir kimse başkalarını sevebilir ya da onlardan nefret edebilir."

V - Üstat dedi ki: "Zenginlik ve onur, herkesin istediği şeylerdir. Bunlar doğru bir yolda kazanılmazsa, pek çabuk yitirilir. Yoksulluk ve düşkünlük insanların nefret ettiği şeylerdir. İnsanlar dürüst davranmazlarsa, bunlardan kendilerini sıyırmalarının olanağı yoktur."

- " 'Büyük ve üstün insan' erdemden uzaklaşırsa, o iyi bir ün kazanabilir mi?"

- " 'Büyük ve üstün insan', iki yemek arasında bile erdeme aykırı davranamaz. İvedi anlarında bile ondan ayrılmaz ve tehlikeli zamanlarında da onu bırakmaz."

VI - Üstat dedi ki: "Erdemi seven birini henüz görmedim. Erdemden hoşlanmayan bir kimseden nefret edene daha raslamadım; erdemli bir kimse, bundan başka şeye değer vermez. Erdemli olmayandan nefret eden kimse, kendisine erdemsiz birinin yaklaşmasına engel olacak yolda erdemi yerine getirecektir."

- "Bir kimse, bir gün gücünü erdem için kullanabilecek mi? Onun gücünün bu yolda yeterli olmadığını hiçbir zaman görmedim."

- "Böyle bir olay olabilir; ama ben görmedim."

VII - Üstat dedi ki: "İnsanların yanlışları, sınıflarının özelliğidir. Bir insanın yanlışını görmekle, onun erdemli olduğunu anlayabilirsiniz."

VIII - Üstat dedi ki: "Bir kimse, sabahleyin 'Tao'yu işitse, akşamleyin yazıklanmadan ölebilir."

IX - Üstat dedi ki: "Taosu olan bir bilgin, kötü giysilerinden ve tatsız tuzsuz yemeklerinden dolayı utanç duyuyorsa, bu kimseye önem vermeye değmez."

X - Üstat dedi ki: " 'Büyük ve üstün insan' dünyada bir şeye karşı ne düşkünlük gösterir, ne de onu küçümser. O, doğru olan şeyi izler."

XI - Üstat dedi ki: " 'Büyük ve üstün insan' erdemi, küçük insansa rahatını düşünür. 'Üstün insan' yasalar konusunda kafasını çalıştırır; küçük insansa kendi çıkarını aramaya bakar."

XII - Üstat dedi ki: "Hep kendi çıkarını göz önünde tutmaya çalışan kimse, pek çabuk düşman kazanır."

XIII - Üstat dedi ki: "Ülke, toplum düzenlerine göre ve içtenlikle yönetilirse, bir karışıklık çıkabilir mi? Ülke içtenlikle yönetilirse, toplum kurallarına gerek kalır mı?"

XIV - Üstat dedi ki: "Yüksek bir konumda bulunmadığından dolayı telaşlanma. Asıl o konuma uygun olup olmayacağından dolayı endişe et."

XV - Üstat dedi ki: "Shan, benim öğretim her yeri kapsar." Öğrencisi Tsang yanıt verdi: "Evet."

- Üstat dışarı çıktı. Öğrencileri birbirine sordu: "O, bu sözleriyle neyi anlatmak istedi?" Tsang şu yanıtı verdi: "Üstadımızın öğretisi bağlılık ve iyilikseverliği içine alır."

XVI - Üstat dedi ki: " 'büyük ve üstün insan' yalnızca doğruluğu, küçük insansa yalnızca çıkarını düşünür."

XVII - Üstat dedi ki: "Değerli bir insan gördüğümüzde, onun gibi olmayı düşünmeliyiz. Değersiz bir kimseye rasladığımızdaysa, geri dönmeli ve kendimizi incelemeliyiz."

XVIII - Üstat dedi ki: "Ailenize hizmet ederken eleştirilerinizde incelikli olmalısınız. Sözlerinize aldırış etmediklerini görseniz bile, daha çok saygılı olmayı sürdürün. Bu sizi yorsa bile, kızmayın."

XIX - Üstat dedi ki: "Aileniz yaşıyorken uzak yerlere gitmeyin. Gitseniz bile belirli bir yeriniz olmalı."

XX - Üstat dedi ki: "Bir kimse üç yıl babasının yolundan giderse, ona 'Anaya babaya bağlı bir kimse' denir."

XXI - Üstat dedi ki: "Sevinç ve üzüntü anları için, ana ve babanın yaşı kesinlikle bilinmelidir."

XXII - Üstat dedi ki: "Eski insanlar sözlerinde aşırılığa kaçmamışlardır; çünkü yaptıkları işlerde başarıya erişemeyeceklerinden korkmuşlardır."

XXIII - Üstat dedi ki: " 'büyük ve üstün insan' sözlerinde dikkatli, davranışlarında ağırbaşlı olmalıdır."

XXIV - Üstat dedi ki: "Erdem olduğu yerde kalmamalı, komşuları da etkilemeli."

XXV - Üstat dedi ki: "Sakıngan davranışlarda, pek az yanılgı olur."

XXVI - Üstat dedi ki: "Hükümdara hizmet ederken, sürekli olarak ona yanlışını söylemek, o kimseyi gözden düşürür. Arkadaşlar arasında kırıcı sözler kullanmak, arkadaşlığın bozulmasına yol açar."

BEŞİNCİ BÖLÜM

"Kung-yeh Ch'ang" (29)

I - Üstat dedi ki: "Kung-yeh Ch'ang iyi bir eş olabilir. O, her ne denli hapisteyse de, suçlu değildir. Bunun için kızımı onunla evlendirdim."

- Üstat dedi ki: "Ülke iyi bir yolda yönetildiğinde, Nan Yung (30) devlet hizmetinde bir görev alabilir. Ülke kötü yolda yönetildiğinde de suç ve utançlardan uzak kalmasını bilir." Böylece onu ağabeyinin kızıyla evlendirdi.

II - Üstat dedi ki: "Tzu-chien (31) gerçekten üstün bir insandır. Lu'da üstün insanlar olmasaydı, o da bu ünü kazanabilir miydi?"

III - Tzu-kung sordu: "Bana ne ad verebilirsiniz?"

- Üstat yanıt verdi: "Sen bir kapsın." "Nasıl bir kap?" Üstat, "Değerli taşlardan yapılmış bir kurban kabı..." yanıtını verdi.

IV - Biri dedi ki: "Yung (32) gerçekten dürüst bir insandır; ama, güzel konuşma yeteneği yok."

- Üstat dedi ki: "Güzel konuşmanın yararı nedir? Başkalarını güzel sözlerle oyalayan bir kimse, çoğu zaman o kimselerin nefretini çekmiştir. Onun dürüst bir insan olduğunu bilmiyorum; ama neden ille de güzel konuşması gereksin?"

V - Üstat, Ch'i - tiao K'ai'yın devlet hizmetinde yer almasını istiyordu. (33) O dedi ki: "Ben buna henüz uygun değilim." Üstat bu söze çok hoşnut oldu.

VI - Üstat dedi ki: "Benim ilkelerime uyulmuyor. Bir sal alıp denizlere açılacağım. Bana arkadaşlık edecek kimse, biliyorum ki Yu olacaktır." Tzu-lu bunu duyunca hoşnut oldu. Bunun üzerine Üstat dedi ki: "Yu, benden daha gözüpektir. O, bu gibi şeyler üzerinde hemen yargıya varmaz."

VII - Meng Wu, Tzu-lu'nun dürüst bir insan olup olmadığını sordu. Üstat, "Bilmiyorum," diye yanıt verdi.

- Bir daha sordu. Bunun üzerine Üstat dedi ki: "Bin savaş arabası olan bir ülkenin askerlik işlerini yönetmek için belki Yu kullanılabilir; ama, dürüst bir insan olup olmadığını bilmiyorum."

- "Ch'ıh için ne dersiniz?" (34)

- Üstat yanıt verdi: "Bin ailelik bir kentte ya da yüz arabalık bir boy içinde, Ch'iu başkan olabilir; ama, dürüst olup olmadığını bilmiyorum."

- "Ch'ıh (35) için ne söylebilirsiniz?"

- Üstat yanıt verdi: "Sarayda resmi giysiler içinde Ch'ıh konukları ve ziyaretçileri ağırlayabilir; ama, dürüst olup olmadığını bilmiyorum."

VIII - Üstat, Tzu-kung'a dedi ki: "Kimi daha üstün buluyorsun, kendini mi yoksa Hui'yi mi?"

- Tzu-kung yanıt verdi: "Kendimi Hui ile karşılaştırmayı nasıl düşünebilirim? Hui, bir noktayı anlar anlamaz, o sorunun bütününü öğrenir. Bense, bir noktayı anlayınca, ancak o şeyin ikinci bölümünü kavrayabiliyorum."

- Üstat dedi ki: "Evet, onun gibi değilsin. Eminim ki, sen ve ben onun gibi değiliz."

IX - Tsai-yü (36) gündüzleri uyurdu. Üstat dedi ki: "Sert tahta yontulmaz, pis topraktan yapılmış duvara mala işlemez. İşte bu, Yu'dur. Onu yetiştirmeye çalışmam ne kadar boşuna değil mi?"

- Üstat dedi ki: "Eskiden ben insanların sözlerini dinler ve onların yaptıklarına inanırdım. Şimdiyse onların sözlerini dinliyor ve davranışlarını seyrediyorum. Bu değişikliğe Yü yol açtı."

X - Üstat dedi ki: "Eğilmeyen bir kimse görmedim." Biri, "Shan Ch'ang var," (37) dedi. Üstat yanıt verdi: "Shang Ch'ang isteklerinin etkisi altındadır. O eğilmeyen bir insan olabilir mi?"

XI - Tzu-kung dedi ki: "Bana yapılmasını istemediğim şeyleri başkasına yapmam.

- Üstat yanıt verdi: "Ts"ze, sen bu denli olgunlaşmış değilsin."

XII - Tzu-kung dedi ki: "Üstadımızın ilkelerini duyduk; ama, insanın yaradılışı ve 'Göğün Oğlu' konusundaki düşüncelerini henüz duymadık."

XIII - Üstat dedi ki: "Tzu-lu birşey öğrenip de bunu başkasına öğretmeye fırsat bulamayınca, bunları yeniden öğrenmek zorunda kalacağından korkar."

XIV - Tzu-kung sordu: "Kun-wen, (38) 'Ven' (bilgili) sanını almak için ne yaptı?" - Üstat yanıt verdi: "O, çalışkan bir kimsedir ve öğrenmeye meraklıdır. Sormaktan çekinmez. İşte bundan dolayı 'Ven' sanını almıştır."

XV - Üstat, "Tzu-ch'an'ın, (39) 'üstün insan' olmasını sağlayan dört niteliği olduğunu söyledi. O davranışlarında alçakgönüllüydü. Büyüklerine hizmette bulunurken saygılıydı. Halka karşı inceydi ve halkı kullanırken pek adaletliydi."

XVI - Üstat dedi ki: "Yen P'ing, (40) arkadaşlık ilişkisinin nasıl kurulacağını biliyor. Bir insan uzun zaman o kimseyle tanışmış olmalı ve daha başlangıçta saygılı davranmalı."

XVII - Üstat dedi ki: "Tsang Wen, (41) evinde büyük bir kablumbağa saklıyor. Onun için bir sığınak yaptı. Bunun sütunlarının başlıklarına dağ ve kirişlerinin üzerine de kamış resimleri çizdirtti. Bu ne akılsızca bir şey!"

XVIII - Tzu-chang sordu: "Bakan Tzu-wen üç kez memurluk aldı. Hoşnut olduğunu hiç belli etmedi. Üç kez memurluktan çekildi, üzüldüğünü hiç göstermedi. Bu davranışıyla yeni bakana, hükümetini nasıl yönettiğini göstermek istiyordu. Bu bakan için ne dersiniz?"

- Üstat yanıt verdi: "O bağlı bir insandır; ama erdemli midir, bunu bilmiyorum. Nasıl erdemli olabilir?"

- "Subay Ch'ui, Ch'i prensini öldürdüğünde, kırk atı olan Ch'an Wen ülkesini ve atlarını bırakıp gitti. Başka bir ülkeye geldiğinde, 'Buradakiler de bizim büyük subayımız Ch'ui gibi...' deyip burayı da bıraktı ve başka bir ülkeye gitti; aynı nedenle buradan da ayrıldı. Bu kimse için ne dersiniz?" Üstat yanıt verdi: "O temiz bir insandır." "Erdemli midir?" "Bilmem, ama nasıl erdemli olabilir?"

XIX - "Chi Wen, (42) üç kez düşünür ve sonra eyleme geçer." Üstat bunu duyunca dedi ki: "İki kez düşünmek yeter."

XX - Üstat dedi ki: "Bu ülke iyi yolda yönetildiğinde, Ning Wu akıllı bir insan gibi davrandı. (43) Ülke karışıklık içinde olduğunda, budalaca davrandı. Ona akıllıca davranmayı başkaları öğretti; ama budalalıkları, kendisinindir."

XXI - Üstat Ch'an'dayken (44) dedi ki: "Bırakın beni geri döneyim! Bırakın beni geri döneyim! Okulumdaki çocuklar dikkatsiz ve düşüncesiz. Şimdiye dek bilgi elde etmeye çalıştılar; ama kendilerini nasıl yöneteceklerini öğrenemediler."

XXII - Üstat dedi ki: "Po-i ve Shu-ch'i (45) kendilerine yapılan kötü davranışlara hiç aldırmaz. Bunun içindir ki, düşmanları azdır."

XXIII - Üstat dedi ki: "Wei-shang Kao'nun (46) doğru bir insan olduğunu kim söylüyor? Biri ondan sirke istedi, o da bunu komşusundan alarak o adama verdi."

XXIV - Üstat dedi ki: "Tso Ch'iu-ming (47) aldatıcı sözlerinden, kurnazca davranışlarından ve aşırı saygıdan utanç duymuştur. Ben de bunlardan utanç duyarım. Birine karşı düşmanlığını saklamak ve sonra güler yüz göstermek. İşte Tso Ch'iu-ming bu gibi davranışlardan utanır. Ben de utanırım."

XXV - Üstadın yanında Yen-yüan ve Chi Lu vardı. (48) Üstat, "Gelin bana istediklerinizi söyleyin," dedi.

- Tzu-lu (Chi Lu) dedi ki: "Araba ve atlarım, güzel, kürklü giysirim olsun isterim. Bunları arkadaşlarıma da vereyim. Onlar bu giysileri korumasalar bile yine aldırış etmem."

- Yen Yüan dedi ki: "Ne yetkin bir insan olduğum için gurur duyayım, ne de iyi olan işlerimi başkalarına göstermekten zevk alayım."

- Sonra Tzu-lu dedi ki: "Sizin isteklerinizi de dinlemek isteriz Üstadım." Üstat yanıt verdi: "Yaşlı olanlara rahatlık sağlamak, arkadaşlara içtenlikle, gençlere de incelikle davranmak isterim."

XXVI - Üstat dedi ki: "Her şey tamam! Yanlışlarını anlamış ve kendisinin suçlu olduğunu kabul etmiş bir kimseye henüz raslamadım."

XXVII - Üstat dedi ki: "On ailelik bir köyde, benim gibi onurlu ve içten bir kimse bulunabilir; ama okumaya çok düşkün bir kimse, asla bulunamaz."

ALTINCI BÖLÜM

"Yung Yeh"

I - Üstat dedi ki: "İşte Yung Yeh! Bir prensin sarayına layık olabilir."

- Chung-kung, Tzu-sang Po-tzu için sordu; (49) Üstat yanıt verdi: "O da olabilir, o küçük şeylere önem vermez."

- Chung-kung dedi ki: "Hep saygılı olan kimse, halkını sıradan yöntemlerle yönetse bile, onun davranışı herkesçe iyi niyetle kabul edilir; ama sıradan bir insan sıradan bir yöntemle iş görürse, herkes bu işe karşı çıkar."

- Üstat dedi ki: "Yung'un sözleri çok doğru."

II - Dük Ai, "hangi öğrencinin öğrenmeye daha çok düşkün olduğunu" sordu.

- Konfüçyüs yanıt verdi: "Yen Hui. O, öğrenmeyi çok severdi. Hiç kızmaz, aynı yanlışı iki kez yapmazdı. Ne yazık, onun ömrü azmış. Şimdi onun gibi bir kimse yok. Onun gibi öğrenmeyi çok seven bir kimse daha görmedim."

III - Tzu-hua, Ch'i'ye bir görev için gönderilmişti. Öğrenci Tsan, onun annesi için buğday istedi. Üstat, "Ona bir fu [kilenin dörtte biri] ver," dedi. O daha çok istedi. Üstat, "Bir yü [bir kile] ver," dedi. Tsan ise beş ping (beş fıçı) verdi.

- Üstat dedi ki: "Ch'ıh, Ch'i'ye giderken arabasını beşli atlar sürüyor. Kendisi de güzel, kürklü giysiler giyiyor. İşittiğime göre, 'üstün bir insan' düşkünlere yardım eder, zenginlerin servetini artırmaz."

- Yüan Sze, Üstadın yardımıyla o kente vali oldu. (50) Üstat ona (aylık olarak) 900 ölçü buğday verdi; ama Sze almak istemedi.

- Üstat dedi ki: "Bunu geri çevirme. Al ve komşularına dağıt, köylere ve kentlere gönder."

IV- Üstat, Chung-kung'dan söz ediyordu; dedi ki: "Halk, benekli ineğin kırmızı boynuzlu buzağısını kurban olarak istemese de, dağların ve ırmakların 'ruhu' onu istemeyecek mi?"

V - Üstat dedi ki: "Hui, erdeme aykırı davranmamak için üç ay düşünür. Öteki öğrencilerimse, ancak bir gün ya da bir ay düşünebiliyorlar."

VI - Chi K'ang, Chung-yu'nun devlet hizmetinde bir görev almaya uygun olup olmadığını sordu; Üstat dedi ki: "O, kararlarında tezcanlı değildir. Bunun için devlet hizmetine alınmasında ne zarar olabilir?" K'ang, Ts'ze için aynı şeyi sordu; (51) Üstat, "Ts'ze akıllı bir insandır; bir görev alması yararlıdır," dedi. Ch'iu için de aynı şey sorulunca, Üstat şu yanıtı verdi. "O, yetenekli bir insandır. Devlet hizmetine alınmasında ne gibi bir zarar olabilir?"

VII - Chi ailesinin başkanı, Min Tzu-chi-en'den, kendisinin olan Pi kentinin valisi olmasını istedi. (52) Min Tzu-ch'ien dedi ki: "Lütfen bu işi benim adıma incelikle geri çevirin. Başka biri daha aynı öneriyle gelirse, gidip Wen ırmağının kıyısında yaşamak zorunda kalacağım." (53)

VIII - Po-niu hastalanmıştı. (54) Üstat ziyaretine gitti. Pencereden elini tuttu, dedi ki: "Onu yitiriyoruz. Ne yazık ki, 'Göğün buyruğu' bu! Böyle bir adam hasta olsun, bu adam hasta olsun!?"

IX- Üstat dedi ki: "Hui, gerçekten değerli bir insandı. Bir kase pirinç, küçük bir kadeh içki, yoksul bir kulübe. Başkaları bu yoksulluğa dayanamazken, o neşesini asla yitirmemişti. O, gerçekten değerli bir insandı!"

X - Yen Ch'iu dedi ki: (55) "Üstadımızın ilkelerini beğenmemiş değilim; ama, onları anlatmaya gücüm yetmiyor."

- Üstat dedi ki: "Yolun ortasında gücünün yetersizliğinden dolayı geri dönen bir kimse, şimdi gücünü ayarlayabilir."

XI - Üstat, Tzu-hsia'ya dedi ki: "Bilginler arasında 'büyük ve üstün insan' ol. Küçük bir insan olma."

XII - Tzu-yu, Wu-ch'ang kentinin valisi olmuştu. Üstat ona dedi ki: "İyi adamların var mı?" O, "Tan-tai Mieh-ming (56) var," dedi, "O asla kaçamak yanıt vermez; ancak işler için daire yöneticisini görmeye gelir."

XIII - Üstat dedi ki: "Mang Chıh-fan, (57) yeteneklerinden dolayı gururlanmaz. Rakibine üstün geldiği pek seyrek görülmüştür. Kent kapısından girdiklerinde, atını kamçılayarak der ki, 'Sonuncu olmak benim yanlışım değil. Ne yazık ki atım iyi koşamıyor."

 

XIV- Üstat dedi ki: "Baş ayinci T'o'nun güzel konuşması ve Sung prensi Chao'nun güzelliği elde edilebilse de, yine bugünkü yıkımları önlemek güçtür." (58)

XV - Üstat dedi ki: "İnsanlar neden kapıdan çıkar gibi benim ilkelerimi kolayca izleyemiyorlar?"

XVI - Üstat dedi ki: "İşlerin yapılmasında asıl madde inceliğe egemen olursa, o işte güzellik olmaz. İncelik asıl maddeye üstün gelirse, o işte derinlik olmaz. Ama, incelik ve asıl madde birbirine eşitse, o zaman 'büyük ve üstün insan'a sahip oluruz.

XVII - Üstat dedi ki: "İnsanlar doğruluk için dünyaya gelmişlerdir. Bir insan doğru yoldan ayrılır, buna karşın iyi bir yaşam sürerse, ölümden kurtuluşu yalnızca bir şans eseridir."

XVIII - Üstat dedi ki: "Gerçeği bilenler, onu sevenlerle karşılaştırılamazlar. Onu sevenler, ondan zevk alanlarla bir değildir."

XIX - Üstat dedi ki: "Yetenekli, ortanın üstünde olan insanlarla yüksek konular konuşulabilir; ama, ortanın altında kimselerle bu konular üzerine konuşulamaz."

XX - Fan Ch'ıh, akıllı olmanın niteliklerini sordu. Üstat yanıt verdi: "Halkın adaleti için çalışan ve ruhlara saygılı olan, ama yine onlardan uzak kalan bir kimseye akıllı denir." Erdemli olmanın niteliklerini sorunca, Üstat şu yanıtı verdi: "Güçlükleri yenmeyi birinci ödevi olarak kabul eden ve ödülü sonraya bırakan bir kimseye 'erdemli' denir."

XXI - Üstat dedi ki: "Akıllı insanlar sudan hoşlanırlar. Erdemli kimseler dağlardan zevk alırlar. Akıllılar kıpır kıpırdır, erdemliler dingindir. Akıllılar neşelidir, erdemlilerse uzun ömürlüdür."

XXII - Üstat dedi ki: "Ch'i bir değişiklikle Lu derebeyliğine gelebilirdi. Lu bir değişiklikle gerçek ilkelerin egemen olduğu yere erişebilirdi."

XXIII - Üstat dedi ki: "Köşeleri olmayan köşeli kap, köşeli acayip kap." (59)

XXIV - Tsai Wo sordu: "İyiliğini seven bir kimseye, 'kuyuda iyi bir insan var' dense, onun arkasından gider mi?" Konfüçyüs dedi ki; "Niye böyle yapsın? Belki 'büyük ve üstün insan' kuyu içine atılmış olabilir; ama o, başkalarını oraya göndermez. O, aldatılabilir; ama başkalarını tuzağa düşürmez."

XXV - Üstat dedi ki: " 'Büyük ve üstün insan' kendisini bilgiye verir, ilkelere bağlı kalır ve sınırı aşmaz."

XXVI - Üstat, Nan-tzu'yu ziyaret etmişti. (60) Tzu-lu bundan hoşnut kalmadı. Üstat ant içerek dedi ki: "Bir daha yanlış birşey yaparsam 'Gök' beni bıraksın, 'Gök' beni bıraksın!"

XXVII - Üstat dedi ki: "Doğru ilkelere göre, erdem en yüksek bir şeydir. Bunun az bulunur oluşu, halk arasında uzun zaman sürmesini sağlamıştır."

XXVIII - Tzu-kung dedi ki: "Halka armağanlar dağıtan ve onlara yardım eden bir kimse için ne dersiniz? Ona 'iyiliği seven' bir kimse denebilir mi?" Üstat yanıt verdi: "Neden 'iyilik' sözcüğünü onun için kullanıyorsunuz? Onun kutsal insanlara özgü nitelikleri yok mudur? Hatta Yao ve Shun bile bu konuda kaygı duymuşlardır."

- "Şimdi 'iyiliksever kimse' kendisini yetiştirirken başkalarını da yetiştirmek ister. Kendi bilgisini genişletirken başkalarının bilgisini de geliştirmeye çalışır."

- "İçimizde olan şeyle başkalarını karşılaştırmak; işte buna 'iyilikseverliğin sanatı' denir."

YEDİNCİ BÖLÜM

"Aktarmak"

I - Üstat dedi ki: "Ben yaratıcı olmaktan çok aktarıcıyım. Eskiyi sever ve ona inanırım. Bunun için yaşlı Pang ile kendimi karşılaştırmayı göze alabilirim." (61)

II - Üstat dedi ki: "Dinginlikle bilgi edinmek ve zevkle öğrenmek ve usanç duymadan öğretmek konusunda hangisi benim olabilir?"

III - Üstat dedi ki; "Erdem konusunu iyice işlememek, öğrenilen şey üzerinde yeter derecede durmamak, doğruluğa karşı ilgisiz kalmak, kötü olan şeyleri de işitememek. İşte bunlar beni üzen şeylerdir."

IV - Üstat, işi başından aşkın olduğunda dingin ve neşelidir."

V - "Üstat dedi ki: "Aşırıya kaçmak, benim için yok olmak demektir. Uzun zamandır düş görmemiştim. Yalnızca Dük Chou'yu (62) gördüm."

VI - Üstat dedi ki, "İstencini gerçek ilkeler için kullan.'

- "Erdemli olan şeyleri kazanmaya çalış."

- "Kendini iyiliğe ver.

- "Eğlencelerin sanat için olsun."

VII - Üstat dedi ki: "Derslerim için kuru bir et parçası getiren bir kimseye bilgi vermekten asla kaçınmam."

VIII - Üstat dedi ki: "Bilgi edinmeye istekli olmayanlara bir şey anlatamam. Kendini gösteremeyen kimselere yardım edemem. Bir kimseye bilgimin bir bölümünü öğrettiğimde, o kimse bunun öteki üç bölümünü öğrenemezse, dersimi bir kez daha yinelemem."

IX - Üstat, yas sırasında yemekten kalkar.

- Ağladığı günlerde asla şarkı söylemez.

X - Üstat, Yen Yuan'a dedi ki: "Göreve çağrıldığında işlerini savsaklama. Çağrılmadığında dinlenmeye çekil. Bunu yalnızca sen ve ben yapabiliriz."

- Tzu-lu dedi ki: "Devlet ordularını yönetecek olsanız, yanınıza kimi alırsınız?"

- Üstat yanıt verdi: "Silahsız olarak kaplana saldıranı, kayıksız olarak ırmağı geçmeye çalışanı ve öleceğinden dolayı hiçbir kaygı duymayanı yanıma almam. Benimle birlikte gelecek kimse, sorumluluğu anlayan ve hazırladığım planları seve seve yerine getirebilen bir kimsedir."

XI - Üstat dedi ki, "Zenginliği elde etmede başarıya ulaşacağımı bilsem, arabacı olmak gerekse de yine bunu yaparım; ama, bunda başarı elde edemezsem, o zaman sevdiğim şeyi izlerim."

XII - Üstadın sakınmayla karşıladığı şeyler: Oruç, savaş ve hastalıklardır.

XIII - Üstat Ch'i derebeyliğindeyken 'chao' (müzik) dinledi. Üç ay yediği etin tadını anlayamadı. Dedi ki: "Bir müziğin böyle yetkin olabileceğini bilmiyordum."

XIV - Yen Yu dedi ki: (63) "Üstadımız Wei prensinin yandaşı olabilir mi?" Tzu-kung, "Ona sorayım," dedi.

- Gidip Üstat'a sordu: "Po-i ve Shu-ch'i ne tür insanlardır?" Üstat yanıt verdi: "Onlar değerli insanlardır." Yine sordu: "Onlar yaptıklarından dolayı pişman mıdırlar?" Üstat dedi ki: "Onlar insanlığı aradılar ve ona göre davrandılar. Neden pişman olsunlar?" Üstadımız Wei prensinin yandaşı olamaz.

XV - Üstat dedi ki: "Yiyecek pirincim, içecek suyum ve kolumu dayayacak bir yastığım var. Bunlarla ben mutluyum. Zenginlik, san, onur doğru olmayan bir yolda elde edilirse, bunlar benim için uçan bulutlar gibidir."

XVI - Üstat dedi ki: "Ömrüm daha uzatılacak olursa, bunun elli yılını 'İ-ching' üzerinde çalışmaya verirdim. (64) Böylece hiç yanlışım olmazdı."

XVII - Üstadın sık sık konuştuğu konular, şiir, tarih ve törenlerin yapılması. Hep bunlar üzerine konuşurdu.

XVIII - Dük She, (65) Tzu-lu'ya Konfüçyüs'ü sordu. Tzu-lu yanıt vermedi.

- Üstat dedi ki: "Neden ona, benim alçakgönüllü bir insan olduğumu, ders verirken yemeğimi unuttuğumu, üzüntülerimi neşeyle dağıttığımı ve yaşlandığını anlamayan bir kimse olduğumu söylemedin?"

XIX - Üstat dedi ki: "Ben doğuştan bilgisi olan bir insan değilim. Eskiyi seven ve onu aramayı zevk edinen bir insanım."

XX - Üstadın söz etmediği konular, doğaüstü varlıklar, üstün güçler ve ruhlardır.

XXI - Üstat dedi ki: "Üç kişiyle birlikte giderken, onlar sanki benim öğretmenimmiş gibi davranmalılar. Ben onların iyi yanlarını seçer ve onları izlerim. Onların kötü yanı olursa, onları değiştirmeye çalışırım."

XXII - Üstat dedi ki: "Gök, içimdeki erdemi yarattı. Huan T'i bana ne yapabilir?" (66)

XXIII - Üstat dedi ki: "Çocuklarım, sizden bir şey sakladığımı mı sanırsınız? Ben sizden hiçbir şey gizleyemem. Size anlatmadığım bir şey kalmamıştır; çünkü bu, benim yolumdur."

XXIV - Üstadın öğrettiği dört şey vardı: "Yazın, ahlak, bağlılık ve doğruluk."

XXV - Üstat dedi ki: "Kutsal insanlar, benim görmeyi istediğim kimseler değildir. Görmek istediklerim, ancak 'büyük ve üstün insanlar'dır. İşte istediğim budur."

- Üstat dedi ki: "İyi insanlar, benim görmek istediğim kimseler değildir. İlgi duyduğum kimseler 'sonsuzluğu kazanmış' insanlardır! İşte istediğim budur."

- "Bir şeyi olmadığı halde, varmış gibi davranıyor. Boş, ama dolu olduğunu gösteriyor. Sıkışık bir durumda, ama özgürmüş gibi görünüyor. Böyle 'sonsuzluk'u elde etmek güçtür."

XXVI - Üstat dedi ki: "Balık avlarken ağ kullanmadı. Kuşlar uykudayken okunu atıp onları vurmadı."

XXVII - Üstat dedi ki: "Ne yapacağını bilmeden davranan kimseler vardır. Ben böyle yapamam. Çokça duymak, iyi olanı seçmek ve hep onu izlemek. Çok görmek, onu saklamak. İşte bunlar bilgi kazanmanın ikinci yöntemidir."

XXVIII - Hu-hsiang halkıyla konuşmak güçtür. Onlardan bir çocuk, Üstatla görüştü. Öğrenciler bunu kuşkuyla karşıladılar!

- Üstat dedi ki: "Onların bana yaklaşmalarını isterim. Ancak benden uzaklaştıklarında, yapacakları şeylerin sorumluluğunu üzerime alamam. Neden bu kadar kaba davranmalı? Bir kimse bana temiz olarak gelirse, onu temiz olarak kabul ederim. Ama geçmişteki davranışlarının sorumluluğunu üzerime alamam."

XXIX - Üstat dedi ki: "Erdem uzak bir şey midir? Erdemli olmak istersen, ona kolayca erişebilirsin."

XXX - Ch'en derebeyliğinin (67) Adalet Bakanı, Konfüçyüs'e, Dük Chao'nun tören kurallarını bilip bilmediğini sordu. Konfüçyüs, "Evet, tören kurallarını biliyor," dedi.

- Konfüçyüs gidince Bakan, Wu-ma Ch'i'yi selamlayarak dedi ki: "Ben 'büyük ve üstün insan'ın partizan olmayacağını duydum. 'Üstün insan' partizan olabilir mi? Bir prens Wulardan bir kızla evlendi. Aynı soyadını taşıyorlardı. Karısına Wu Meng-tuz (Wuların büyük kızı) diyordu. Bunu bir prens bilmezse başka kim bilebilir?"

- Wu-ma Ch'i bunları Konfüçyüs'e bildirdi. Konfüçyüs dedi ki: "Talihim varmış. Yanlışlarım olursa, halk bunları kesinlikle bilecek."

XXXI - Üstat dedi ki: "Yazında belki başkalarıyla aynı düzeydeyim; ama, 'büyük ve üstün insan'ın sahip olduğu şeyleri henüz elde etmiş değilim."

XXXII - Üstat şarkı söyleyen birine katıldığında, o kimse güzel şarkı söylüyorsa, şarkıyı yineletir ve o da söylemeyi sürdürür.

XXXIII - Üstat dedi ki: "Kutsal bir insanı, erdemli bir insanı kendimle nasıl ölçebilirim? Benim için, kendisini tatmin etmeye çalışan, bıkmadan başkalarını öğretmeye çabalayan bir kimsedir denebilir." Kung-hsi Hua dedi ki: (68) "İşte bunun içindir ki, biz öğrencileriniz sizin gibi olamayız."

XXXIV - Üstat çok hastaydı. Tzu-lu, ona dua etmesini rica etti.

- Üstat dedi ki: "Böyle bir şeyi yapabilir miyim?" Tzu-lu Yanıt verdi: "Yapabilirsiniz, 'ölülere övgü' konusunda denmiştir ki, 'Aşağı ve yukarı dünyadaki ruhlar için dua edilmiştir.' " Üstat dedi ki: "Benim duamsa çok önceden yapılmıştır."

XXXV - Üstat dedi ki: Çok taşkınlık söz dinlemezliği doğurur. Elisıkılık da bayağılığı... Ama bayağı olmak, söz dinlemez olmaktan daha iyidir."

XXXVI - Üstat dedi ki: "Büyük ve üstün insan, hep hoşnut ve rahattır. Küçük bir insansa hep üzüntü ve telaş içindedir."

XXXVII - Üstadımız nazik, ama gururludur. Yücedir, ama korkunç değildir. Saygılı ve çok ölçülüdür.

SEKİZİNCİ BÖLÜM

"T'ai-po" (69)

I - Üstat dedi ki: "T'ai-po, erdemin en üstün derecesine yükselmiştir denebilir. Üç kez tahtı geri çevirdi. Bunu öyle sessizce yaptı ki, halkın bundan haberi olmadı ve bu davranışından dolayı onu övmedi."

II - Üstat dedi ki: "Törenler olmasa, saygı sıkıcı bir davranış olur. Tören kuralları olmasa, sakınma, korkaklık; gözüpeklik, taşkınlık ve doğruluk da, kabalık durumuna gelir."

- "Büyük ve üstün insan, akrabalarına iyi davranır. Halkını erdeme yükseltir. O, ilgisini arkadaşlarından esirgemezse, halk da doğru yoldan gider."

III - Filozof Tsang hastaydı. Öğrencilerini çağırttı ve dedi ki: "Ellerimi, ayaklarımı açın. Şiir kitabında denmiştir ki, 'Sanki derin uçurumun kıyısında ya da ince buz üzerindeymişiz gibi anlayışlı ve sakıngan olmalıyız.' İşte ben de böyleyim. Bundan sonra bana zarar verecek şeylerden nasıl kaçacağımı bilirim. Ah benim küçük çocuklarım."

IV - Filozof Tsang hastaydı. Meng Chang-tzu onu görmeye gitti. Nasıl olduğunu sordu. (70)

- Tsang ona dedi ki: "Bir kuş ölmek üzereyken sesi üzünç vericidir. Bir insan ölürken sözleri güzeldir."

- "Büyük ve üstün insan'ın önem verdiği üç şey vardır: Davranışlarında dikkatsiz ve düşüncesiz olmaktan sakınmak; yüz anlatımında içtenlik; sözlerinin kabalık ve bayağılıktan uzak olması. Kurban törenlerini yönetme konusuna gelince, bunlar için özel adamlar vardır."

V - Filozog Tsang dedi ki: "Yetenekli olan insanlar, olmayanlara soru sorabilir. Çok şeyi olanlar, hiçbir şeyi olmayanlara soru sorabilir. Bir şeyi olan kimse, hiçbir şeyi yokmuş gibi davranır. Dolu bir şeyi boş kabul eder. Suçu olduğu halde savaşıma girişmez. Eskiden böyle davranan bir arkadaşım vardı."

VI - Filozof Tsang dedi ki: "Öyle bir kişi vardır ki, yetim bir prensi korumasına alır ve 100 'Li'lik bir devleti yönetir. Yüksek rütbeye eriştiği halde, onu zorla elde etmek istemez. Böyle bir kimse, 'büyük ve üstün insan' değil midir? Evet o, 'büyük ve üstün insan'dır."

VII - Filozof Tsang dedi ki: "Bir bilgin, anlayışlı ve sabırlı olmalıdır; çünkü onun yükü ağır ve yolu uzundur."

- "İyilikseverliği kendi yükü olarak kabul eder. O ağır değil midir? Bu yük yalnızca ölümle sona erebilir. Uzun bir zaman değil mi?"

VIII - Üstat dedi ki: "Zeka şiirle gelişir."

- "İnsanın özyapısı, eğitim ve toplum kurallarıyla oluşturulur."

- "Ve müzikle yetkinleşir."

IX - Üstat dedi ki: "Halk bir dizgeye uymaya zorlanır; ama onu anlamaya asla zorlanamaz."

X - Üstat dedi ki: "Gözüpekliği seven, ama yoksulluktan nefret eden bir kimse, karışıklık çıkarabilir. İyiliksever olmayan bir kimse de karışıklık çıkarmaya yol açabilir."

XI - Üstat dedi ki: "Üç yıl aylık istemeden çalışan bir insanı bulmak güçtür."

XII - Üstat dedi ki: "Bir kimse, Chou Dükü gibi yetenekli ve iyi bir insan olup da gururlu ve elisıkıysa, onun başka yeteneklerine asla önem verilmez."

XIII - Üstat dedi ki: "İçtenlik ve bağlılıkla öğrenmeye çalış. Ölümle karşılaşsan bile yolunu yetkinliğe götürmeye çabala."

- "Bir ülke iyi yönetiliyorsa, yoksulluk ve düşkünlüğün varlığı utanç verici bir şeydir. Bir ülke kötü yönetiliyorsa, zenginlik ve onur gibi şeylerin varlığından utanç duyulmalıdır."

- "O, tehlikeli ülkelere gitmez. Karışıklık içinde olan yerlerde bulunmaz. Gerçek ilkeler, o ülkede egemen olduğunda, o kendini gösterir. Bu ilkeler orada yoksa, o kendisini gizler."

XIV - Üstat dedi ki: "Bir kimsenin devlet hizmetinde bir yeri yoksa, ülkenin yönetimi için plan yapmasına gerek yoktur."

XV - Üstat dedi ki: "Müzik Üstadı Chıh işe başladığında 'K'uan Tsü' ezgisinin sonunu nasıl da güzel yapmıştı; kulakları nasıl da dolduruyordu!"

XVI - Üstat dedi ki: "Çalışkan olmak, ama dürüst olmamak; budala olmak, ama incelikli olmamak; sıradan olmak, ama içten olmamak. İşte böyle bir insanı anlamıyorum."

XVII - Üstat dedi ki: "Hedefine erişemeyecekmiş gibi öğrenmeye çalış. Sanki onu yitirecekmiş gibi korku içinde ol."

XVIII - Üstat dedi ki: "Shun ve Yü'nün (71) ülke yönetimindeki davranışları nasıl da yetkindir. Sanki bu onlar için önemli bir şey değilmiş gibi!"

XIX - Üstat dedi ki: "Ya-o, (72) bir hükümdar olarak gerçekten çok büyük bir insandır. O, nasıl da yetkindir! Onun erdemi nasıl da büyüktür. Halk buna ad verememiştir."

- "O'nun başardığı işler, nasıl da büyüktü. Kurduğu düzenler nasıl da parlaktı."

XX - Shun'un beş bakanı vardı ve imparatorluk pek iyi yönetiliyordu.

- Wu Wang dedi ki: "Benim on yetenekli bakanım var."

- Konfüçyüs dedi ki: "Yeteneklileri bulmak güçtür, sözleri doğru değil midir? Ama, T'ang ve Yü (73) dönemindekiler Chou döneminde olduğundan daha çoktur ve aralarında bir de hanım vardı. Yetenekli bakanlar da dokuzdan çok değildi."

- "Ülkenin üçte ikisi onundu (Kral Wen'in) ve Yin hanedanı için çok çalıştı. Ama, Chou sülalesinin erdemi en yüksek dereceye ermiştir denebilir."

XXI - Üstat dedi ki: "Yü, kusursuz bir insandır. O, sıradan yemekler yer ve bayağı içkiler içerdi; ama ruhlara çok bağlıydı. Onun giysileri eskiydi; ama kurban törenlerinde en iyi giysileri ve şapkaları o giydi. O, küçük bir kulübede yaşadı; ama gücünü hendek ve kanallar açmak için harcadı. Yü'de gerçekten hiçbir kusur bulmam."

 

DOKUZUNCU BÖLÜM

"Üstadın Seyrek Olarak Ele Aldığı Konular"

I - Üstadın seyrek olarak ele aldığı konular yarar, yazgı ve iyilikseverliktir.

II - Ta-hsiang köyünden bir adam dedi ki: "Filozof K'ung, gerçekten büyük bir insan! Bilgisi geniştir; ama, kendisini ünlü olarak göstermeye çalışmaz."

- Üstat onları dinleyince öğrencilerine sordu: "Benim yapabileceğim şey nedir? Araba kullanmasını mı, yoksa ok atmasını mı öğrenmeye çalışacağım? Araba kullanmasını öğreneceğim."

III - Üstat dedi ki, "Keten şapka, tören kurallarına en uygun olanıdır; ama, şimdi ipekten olanı giyilmektedir. Öbürü daha ucuzdur; ama ben, herkesin kullandığını giyeceğim."

- "Aşağı salondayken eğilip selam vermek, tören kurallarında gösterilmiştir; ama şimdi, yukarı kata çıkıldıktan sonra selam verilmektedir. Bu pek iyi bir şey; ama ben, herkesin yaptığının tersine, aşağı salondayken selam vermeyi sürdüreceğim."

IV - Üstat'ın dört özelliği şunlardır: Önyargısızdır. Bir şeye hemen karar vermez. İnatçı değildir. Bencil değildir.

V - Üstat, K'uang'da büyük bir korku geçirmişti. (74)

- Dedi ki: "Kral Wen'in ölümünden sonra, gerçeklik içimde yerleşmiş değil midir?"

- " 'Gök' gerçekliğin yok olmasını isteseydi, bu gerçeklikle benim ilgim olamazdı. 'Gök' bu gerçekliğin yok olmasını istemiyorsa, K'uang halkı bana ne yapabilir?"

VI - Büyük bir memur Tzu-kung'a sordu: "Üstadınızın kutsal bir insan olduğu söylenemez mi? Yetenekleri nasıl da türlü türlü!"

- Tzu-kung dedi ki: "Kuşkusuz, 'Gök' ona sınırsız özellikler vermiştir. Bunun için biz onu kutsal insan sayabiliriz. Yetenekleri de pek çoktur."

- Üstat bu konuşmaları duydu, dedi ki: "Bu büyük memur beni tanıyor mu? Ben gençken durumum pek parlak değildi. Bunun için birçok iş yaptım. Bunlar bayağı işlerdi. 'Büyük ve üstün insan' böyle türlü işler yapabilir mi? Onun bu tür işler yapmasına ne gerek var?"

- Lao dedi ki: "Üstat diyor ki: 'Bir memurluğum olmadığı için bir çok iş denedim!'" (75)

VII - Üstat dedi ki: "Benim gerçekten bir bilgim var mı, bilmiyorum. Bilgisiz bir insan bana bir şey soracak olursa, her şeyi, tüketene dek ona anlatırım."

VIII - Üstat dedi ki: "Fang kuşu artık gelmiyor. Irmak, haritasını göndermiyor. (76) Her şey bitti artık!"

IX - Üstat, yas giysilerini giymiş insanların geldiğini ya da kör bir insanın yaklaştığını görünce, onlar genç olsalar bile yine ayağa kalkar. Onların yanından geçecek olursa, çabucak oradan uzaklaşır.

X - Üstadın hayranı olan Yen Yüan dedi ki: "Onları (ilkeleri) okuduğumda, daha üstün görünürler. İncelediğimde, daha derin olduklarını anlarım. Önümde olduklarını gördüğümde, birdenbire arkada oldukları anlaşılır."

- Üstat iyi ve sağlam bir yöntemle insanlara önderlik etmiştir. Bilgisiyle beni aydınlatmış ve tören kurallarını öğretmiştir.

- "Bunları (ilkeleri) bırakmak istediğimde, bunu yapamadım. Bütün yeteneğimi kullandığımda, önümde yine bu ilkelerin bulunduğunu gördüm; ama, bunu elde etmek istedimse de, bir yol bulamadım."

XI - Üstat çok hastaydı. Tzu-lu, öğrencilerden bir bakanmışlar gibi davranmalarını istedi. (77)

- Üstat iyileştiğinde, dedi ki: "Uzun zamandan beri Yu (Tuzu-lu,) bizi davranışlarıyla aldatmaktadır. Bakanlarım olmadığı halde, onların var olduğunu kabul etmekle kimi aldatacağım? 'Göğü' mü aldatacağım?"

- "Bununla birlikte, siz öğrencilerimin elinde ölmek, bakanların elinde ölmekten daha iyidir. İyi bir cenaze töreni yapılmayacaksa da, yolda ölecek değilim ya?"

XII - Tzu-kung dedi ki: "Burada güzel bir mücevher var. Bunu bir kutuya koyup saklayayım mı? Ya da onu iyi bir fiyata satayım mı?" Üstat dedi ki: "Onu sat, onu sat; ben onu satın alacak kimseyi bekleyebilirim."

XIII - Üstat ülke dışına çıkıp dokuz yabanıl boy arasında yaşamak istiyordu.

- Biri dedi ki: "Onlar, yabanıldırlar. Böyle bir şeyi nasıl yapabilirsiniz?" Üstat dedi ki: " 'Üstün insan' onlar arasında yaşarsa. ortada 'yabanıllık' diye bir şey kalabilir mi?"

XIV - Üstat dedi ki: "Wei'den Lu derebeyliğine döndüğümden sonradır ki, müzik yeniden düzenlendi ve krallık şarkıları ve övgüleri yerlerini buldu."

XV - Üstat dedi ki: "Dışarıda, yüksek memurlara ve soylulara hizmet etmek, evindeyse babasına ve kardeşlerine hizmet etmek; ölünceye dek çok çalışmamak; çok şarap içmemek... Bunlardan hangisini yapayım?"

XVI - Üstat bir ırmağın kıyısında duruyordu; dedi ki: "Gece gündüz, durmadan, tükenmeden akıp gidiyor!"

XVII - Üstat dedi ki: "Güzelliği sevdiği denli, erdemi de seven bir insanı daha görmedim."

XVIII - Üstat dedi ki: "Bilginin ilerlemesi, insanın bir dağa çıkmasıyla karşılaştırılabilir. İşi tamamlamak için bir sepet toprağa gereksinme varsa, ben hemen durur ve işi bırakırım. Bu, düz bir yere toprağı boşaltmaya benzetilebilir. Burada, bir sepet dolusu toprak bir seferde yere atılıyorsa da, bu işte ilerleyiş benim önde gidişimi gösterir."

XIX - Üstat dedi ki, "Ona bir şey söylediğimde, o asla ilgisizlik göstermez. Ah! İşte bu Hui'dir."

XX - Üstat Yen Yüan için dedi ki: "Onun hep ilerlemekte olduğunu ve asla durmadığını gördüm."

XXI - Üstat dedi ki: "Bir bitkiden yaprakların fışkırdığı görülmüştür; ama, o bitki çiçek açmamıştır. Çiçeklerin açtığı görülmüştür; ama, meyve vermedikleri de bir gerçektir."

XXII - Üstat dedi ki: "Bir gence saygı gösterilmelidir. Onun geleceğinin, bizim şimdiki durumumuza eşit olmayacağını nasıl bilebiliriz? 40-50 yaşına gelip de kendisinden söz etmezse, o gerçekten saygı gösterilmeye değer bir insandır."

XXIII - Üstat dedi ki: "İnsanlar, yasalar yerine geçen öğütleri çiğneyebilir mi? Bunlar, insanların davranışlarını düzenlemektedir. İnsanlar bu öğütlerden hoşlanmadıklarını incelikle söyleyebilirler mi? Bunlar, amaçlarını ortaya koymaktadır. Bir kimse bu sözlerden hoşlandığı halde, amacını ortaya koyamazsa ve sonra öğütleri kabul edip de davranışlarını düzeltmezse, ben bu kimse için gerçekten bir şey yapamam."

XXIV - Üstat dedi ki: "Bağlılığı ve içtenliği asıl ilke olarak kabul et. Kendine eşit olmayan arkadaşlar edinme. Yanlışları olursa düzeltmekten çekinme."

XXV - Üstat dedi ki: "Büyük bir devletin komutanı görevinden uzaklaştırılabilir; ama, düşüncelerinden asla..."

XXVI - Üstat dedi ki: "Kenevirden yapılmış eski giysileriyle kürkler içinde bulunan bir adamın yanında kendisinden utanç duymayan bir insan varsa, işte o Yu'dur."

- "Hiç kimseden nefret etmez. Açgözlü değildir. Hep iyi olan şeyi yapar."

- Tzu-lu sürekli bu sözleri yineliyordu. Bunun üzerine Üstat dedi ki: "Bu sözler, yetkinliği yaratmaya yetmez."

XXVII - Üstat dedi ki: "Hava soğuduğunda yapraklarını en son dökenlerin çam ve servi ağaçları olduğunu anlarız."

XXVIIII - Üstat dedi ki: "Akıllı insanlar, kendilerini coşkuya kaptırmazlar. Erdemli olanlar kuşku içinde olmazlar. Gözüpek olanlar hiçbir şeyden korkmazlar."

XXIX - Üstat dedi ki: "Kimi insanlarla birlikte çalışabiliriz; ama, asıl konularda birlikte olmadığımızı anlarız. Asıl ilkelerde birlikte olabiliriz; ama, bunları uygulama konusunda anlaşmaya varamayız. Bunları uygulama konusunda anlaşsak da olaylar için yargıda bulunmakta ayrılabiliriz."

XXX - "Erik ağacının çiçekleri nasıl titrer ve kıvrılır. Seni düşünmez olur muyum? Fakat evin çok uzakta." (Şiirden bir parça.)

- Üstat dedi ki: "Bu, düşüncenin yokluğundan ileri gelir; o da öyle uzaklarda ki!"

ONUNCU BÖLÜM

"Köyü"

I - Konfüçyüs kendi köyünde sıradan ve içten görünür. Sanki konuşamıyormuş gibi.

- O, prensin ata tapınağında ya da sarayındayken, her konuda dikkatle ve sakınarak konuşur.

II - Sarayda aşağı rütbeli memurlarla serbest, ama ciddi bir tavırla konuşur. Yüksek rütbeli memurlarla konuşurken pek yumuşak, ama kesin konuşur.

- Hükümdarın huzurundayken davranışları çok saygılıdır ve ağırbaşlı, kendisine egemendir.

III - Prens onu, bir konuğunu karşılamak için görevlendirdiğinde yüzünün rengi değişir ve ayakları titrer.

- Yanında bulunan öteki memurlara eğilir, sağ ve sol kolunu, elini kıpırdatır. Ama, giysisinin önü ve arkası çok düzgündür.

- Kanatlanmış gibi kollarıyla hızla öne doğru atılır.

- Konuk gittiğinde, bunu prense bildirirken, 'Konuk artık gelmeyecek,' der.

IV - Saray kapısından girdiğinde, sanki ona izin verilmeyecekmiş gibi vücudunu eğdiği görülür. Ana kapının ortasında durmaz ve girip çıktığında eşiğe basmaz.

- Prensin ayrıldığı yerden geçerken yüzü değişir ve ayakları titrer; sözcükler ağzından, sanki zor çıkar.

- Kabul salonuna girerken giysilerini iki eliyle tutar ve vücudunu eğer. Soluk almaya korkuyormuş gibi soluğunu tutar.

- Prensin yanından çıkarken, daha merdivenleri iner inmez, yüzü hoşnut bir görünüm alır. Merdivenlerin sonuna geldiğinde, kolları kanatlanmış gibi ivedi ivedi yürür. Yerine vardığında, davranışları hâlâ aşırı saygılıdır.

V - Hükümdarının asasını taşırken, sanki onun ağırlığını taşıyamayacakmış gibi, vücudunu öne eğer; selam için eğilirken, bunu ellerinin duruşundan daha yukarı kaldırmaz ve başkasına bir şey verirken aldığı duruşundan daha aşağıda tutmaz. Birdenbire yüzünün görünümü ve anlamı değişir. Sanki yere saplanıyormuş gibi ayaklarını geri çeker.

- Armağanları sunarken yüzünü yumuşatır.

- Özel toplantılarda çok neşeli görünür.

VI - 'Üstün insan', giysilerinin süslerinde koyu eflatun ya da koyu mor renk kullanmaz.

- Dahası, iç çamaşırları olarak bile kırmızı ya da kırmızılı birşey kullanmaz.

- Sıcak havalarda bayağı kumaştan bir giysi giyer; ama, bunu görünecek biçimde, iç çamaşırlarının üstüne giyer.

- Kuzu kürkü üstüne siyah, karaca kürkü üstüne beyaz, tilki kürkü üstüne de sarı kumaştan bir giysi giyer.

- Kürklü iç giysisi uzundur. Sağ kolu daha kısadır.

- Geceliği, bedeninin yarısına gelir.

- Evde bulunduğunda, kalın tilki kürkü ya da porsuk kürkü giyer.

- Yası sona erdiğinde, kuşağını ve öteki şeylerini (mendil, kitap açacağı) kullanmaya başlar.

- İç çamaşırları (perde biçimi olanlar dışında) sarı ipektendir ve yukarısı dar, aşağısı geniştir.

- Başsağlığında bulunduğunda, kuzu kürkü ve kep giymez.

- Ayın birinci günü resmi giysilerini giyer ve saraya gider.

VII - Oruç tutarken, giysilerinin kesinlikle temiz ve ketenden yapılmış olmasına dikkat eder.

- Oruçluyken, yemeğini ve oturduğu yeri değiştirmenin gerektiğini düşünür.

VIII - Pirincinin çok temiz ve etinin çok ince kıyılmış olmasını ister.

- Sıcak ve nemli havada bozulmuş, ekşimiş pirinci, balığı ve eti asla yemez.

- Rengi bozuk ya da kötü undan yapılmış, kötü pişmiş yemekleri yemez.

- İyi kesilmemiş eti ve sonra ona uygun olmayan sosu yemez.

- Eti çok olduğu zaman pirinçten çok almaz. Yalnızca şarabı istediğince içer. Ama yine de aşırı gitmez.

- Pazardan alınan şarabı içmez ve kurutulmuş eti yemez.

- Yemek yerken, hep zencefil kullanır.

- Çok yemez.

- Prensin kurban törenini uyguladığında, bir gece önce alınan eti kullanmaz. Aile törenlerindeki eti de üç gün saklamaz. Üç günlük eti, ev halkı da yemez.

- Yemek yerken ve yataktayken konuşmaz.

- Yemeği yalnızca pirinç ve sebze çorbasıysa da, yine bunlardan birer parça ayırarak büyük bir saygıyla sunu olarak sunar.

IX - Hasırı düzgün değilse, oturmaz.

X - Köylüler toplu olarak içtikleri ve koltuk değneği kullanan bir kimse dışarı çıktığında, hemen onların arkalarından gider.

- Köylüler cinleri, şeytanları kovmak için tören yaptıklarında, Konfüçyüs de resmi giysilerini giyer ve merdivenin basamağında durur.

XI - Yabancı ülkelerden gelenlerle konuştuktan sonra iki kez eğilir, selam verir ve sonra onları uğurlar.

- Chi K'ang (K'ang-tzu), ona bir ilaç verir. O, bunu selamlayarak alır ve der ki: "Bunu bilmiyorum; içemem."

XII - Ahır yandığında, o saraydaydı. Döndüğünde sordu: "Hiç kimse yaralandı mı?" Atları sormadı bile.

XIII - Prens ona pişmiş et gönderdiğinde, oturduğu hasırı düzeltir ve sonra etin tadına bakar. Prens ona pişmemiş et armağan ettiğinde, bunu pişirir ve atalarının ruhuna sunar. Prens ona canlı hayvan armağan ettiğinde, onu canlı olarak saklar.

- Prense eşlik ettiği ve onun şölenlerine katıldığında, her şeyin tadına önce o bakar.

- Hastalığı dolayısıyla prens onu görmeye geldiğinde, o, başını doğuya çevirir, resmi giysilerini üzerine koydurur ve kemerini takar.

- Prens gelmesini istediğinde, arabasının hazırlanmasını beklemeden gider.

XIV - Atalar tapınağına girdiğinde, her şeyi sorar.

XV - Arkadaşlarından biri öldüğünde, onunla ilgilenecek biri yoksa, "Onu ben gömdüreceğim," der.

- Bir arkadaşı ona armağan gönderdiğinde (bu, bir araba ya da atsa) kurban eti olmadığı için, bunu hoş karşılamaz.

XVI - Yatakta bir ölü gibi yatmasını sevmez. Evde resmi tavırlar takınmaz. Yas giysisi içindeyken, tanıdığı bir kimseyi görünce yüzünün görünümü değişir. Yas giysisini giymiş ya da kör bir kimseyi görünce, kendisi soyunmuşsa, onları tören kurallarına uygun olarak selamlar.

- Yasta olan birini, arabasının ön bölümünde selamlar. Aile tabletlerini taşıyanlara da aynı saygıyla eğilir.

- Bir şölende, önüne çok yiyecek geldiğinde yüzü değişir ve ayağa kalkar.

- Birden bir şimşek çaktığı ya da şiddetli bir yel estiğinde, yine yüzü değişir.

XVII - Arabasını sürerken, dimdik durarak dizginleri tutar.

- Arabadayken çevresine bakınmaz; ivedi konuşmaz, elleriyle işaretler yapmaz.

XVIII - Birini görünce, hemen yükselir. Çevrede uçar ve sonra yere iner (78):

- Üstat dedi ki: "Tepedeki köprü üzerinde dişi bir sülün var. Zamanıdır! Zamanıdır!" Tzu'lu onu tuttu. Üstat onu üç kez kokladı ve sonra salıverdi.

 

ON BİRİNCİ BÖLÜM

"Eski Çağlardaki İnsanlar"

I - Üstat dedi ki: "Eski çağlardaki insanlar, törenler ve müzik konusunda çok bilgisizdiler. Oysa, sonraki çağlardaki insanların tören ve müzik bilgileri vardı.

- "O şeyleri kullanma fırsatını elde etseydim, eski çağlardaki insanları izlerdim."

II - Üstat dedi ki: "Ch'an ve Ts'ai'da benimle birlikte olanlardan hiçbiri artık benim kapımdan içeri girmiyor."

- "Ama, erdemli olarak Yen Yüan, Min Tzu-chien, Tsan Po-niu ve Chung-kung; konuşma yeteneği olan Tsai Wo ve Tzu-kung, iyi bir devlet adamı olarak Tsan Tu ve Chi-lu, geniş yazın bilgisi olan Tzu-yu ve Tzu-hsia vardır."

III - Üstat dedi ki: "Hui'nin bana hiç yardımı olmuyor. Hoşlanmadığı bir şey üzerine hiçbir şey söyleyemem."

IV - Üstat dedi ki: "Min Tzu-chi'en, gerçekten ana ve babasına bağlı bir insan! Başkaları onun için, ana-babasının ve kardeşlerinin söylediklerinden başka şey söyleyemezler."

V - Nan Yung günde üç kez beyaz krallık asasından söz ederdi. Konfüçyüs onu ağabeyinin kızıyla evlendirdi.

VI - Chi K'ang, Üstat'a hangi öğrencilerinin öğrenmeyi daha çok sevdiğini sordu. Konfüçyüs, "Yen Hui" yanıtını verdi, "Onun büyük bir öğrenme isteği vardı; ama ne yazık, ömrü kısa oldu; öldü. Şimdi onun gibi öğrenmeye istekli öğrencim yok."

VII - Yen Yüan öldüğünde, Yen Lu, Üstat'ın arabasını satmasını ve parasıyla tabutunun alınmasını rica etti."

- Üstat dedi ki: "Yetenekli olsun olmasın, herkes oğlundan söz eder. Li öldüğü zaman tabutu vardı; ama örtüsü yoktu. Ona bir örtü alamadım. Çünkü, büyük memurların arkasından yaya olarak gidemezdim."

VIII - Yen Yüan öldüğü zaman Üstat dedi ki, "Ah! Gök beni mahvediyor! Gök beni mahvediyor!"

IX - Yen Yüan öldüğünde, Üstat acı acı ağladı. Yanındaki öğrencileri, "Üstadım, gerçekten üzüntünüz çok büyük," dediler.

- O, "Çok mu büyük?" dedi.

- "Bu kimse için acı duymazsam, kimin için acı duyacağım?"

X - Yen Yüan öldüğünde, öğrenciler büyük bir gömme töreni yapmak istediler. Üstat dedi ki: "Bunu yapmamalısınız."

- Öğrenciler, onu büyük bir törenle gömdüler.

- Üstat dedi ki: "Hui bana, onun babasıymışım gibi saygı gösterirdi; ama, ben ona oğlummuş gibi davranmadım. Kusur benim değildir. Bu sizindir, öğrencilerim."

XI - Chi Lu, ölülerin ruhlarına yapılacak hizmeti sordu. Üstat dedi ki: "İnsanlara hizmet edecek durumda değilken, ölülere nasıl hizmette bulunabiliriz?" Chi Lu, "Ölüler konusunda soru sormak cesaretinde bulunabilir miyim?" diye ekledi. Üstat yanıt verdi: "Yaşam konusunda bir bilginiz yokken ölüleri nasıl bilebilirsiniz?"

XII - Öğrencisi Min, Üstat'ın yanında duruyordu; dingin görünüyordu. Tzu-lu ciddi ve haşin; Tsan Yu ve Tzu-kung'sa ilgisiz ve dimdik duruyorlardı. Üstat da çok hoşnuttu.

- Dedi ki: "Yu! Sen bu denli erken ölmeyecektin."

XIII - Lu'daki memurlar, yurtluğu yıkıp yeniden yapacaklardı.

- Min Tzu-ch'ien dedi ki: "Eski biçemle yapılacaksa, neden yıkılıp yeniden yapılıyor?"

- Üstat dedi ki: "Bu adam pek az konuşur ve konuşmasında da, kesinlikle bir raslayış vardır."

XIV - Üstat dedi ki: "Yu'nun sazının benim kapımda işi ne?"

- Öteki öğrenciler, artık Tzu-lu'ya saygı göstermiyorlardı. Üstat dedi ki: "Yu, henüz iç salona giremediyse de büyük salona girebilmiştir."

XV - Tzu-kung, Shıh'nın mı (Tzu-hsia) ya da Shang'ın mı (Tzu-chang) daha üstün olduğunu sordu. Üstat dedi ki: "Shıh her şeyde çok ileride, Shang'sa hiç bir şeye erişememiştir."

- Tzu-kung, "Öyleyse, Shıh daha üstün demek?" dedi.

- Üstat, "İleri gitmekle bir şeye erişememek aynıdır..." yanıtını verdi.

XVI - Chi, aile başkanı Chou Dükü'nden daha zengindir. Bununla birlikte, Ch'iu onun vergilerini toplayarak gelirini daha çoğalttı.

- Üstat dedi ki: "O benim öğrencim değil. Benim küçük çocuklarım davul çalıp onu uyarırlar." (79)

XVII - Ch'ai, sıradan bir insandır.

- Shan sıkıcıdır.

- Shıh iki yüzlüdür.

- Yu kabadır.

XVIII - Üstat dedi ki: "İşte Hui! En üstün erdemi hemen hemen kazanmış durumda; ama çoğunlukla yokluk içindedir."

XIX - Tzu-chang, 'iyi bir insanın özelliklerinin neler olduğunu' sordu. Üstat dedi ki: "Başkalarının adımlarına basmaz ve kutsal insanların bulunduğu yere girmez."

XX - Üstat dedi ki: "Bir insan, konuşmalarında içten ve ciddiyse, o 'üstün bir insan' olabilir mi? Ya da, onun ciddiliği yalnızca görünüşünde midir?"

XXI - Tzu-lu, işittiği şeyleri hemen yerine getirip getirmeyeceği konusunu sordu. Üstat dedi ki: "Danışacağın baban ve ağabeylerin var. İşittiklerine dayanarak neden o şeyleri hemen yapacaksın."Tsan Yu da, işittiği şeyleri hemen yerine getirip getiremiyeceği konusunu sordu. Üstat: "Duyduğun şeyleri hemen yap!" diye yanıt verdi. Kunghsi-hua dedi ki: "Yu size, duyduğu şeyleri hemen yerine getirip getirmeyeceğini sorduğunda, siz 'Danışacağın baban ve ağabeylerin var,' dediniz. Ch'iu (Tsan Yu) aynı şeyi sorduğunda, 'Duyduklarını hemen yerine getir,' dediniz. Bendeniz Ch'ıh, bunun açıklanmasını isteyebilir miyim?" Üstat dedi ki: "Ch'iu çok yavaş davranır, bu nedenle onu yüreklendirdim. Yu çok tezcanlıdır; böylece onu frenlemiş oldum."

XXII - Üstat K'uang'dayken büyük bir korku geçirmişti. Yen-yüan onun arkasından gitti. Üstat dedi ki: "Senin öldüğünü sanıyordum. Hui (Yen-yüan) yanıt verdi: "Siz sağ oldukça, ben ölmeye cüret edebilir miyim?"

XXIII - Chi Tzu-tsan, Chung Yu ve Tsan Ch'iu'nun büyük devlet adamı olup olmadıklarını sordu.

- Üstat dedi ki: "Ben de sizin üstün insanlardan söz edeceğinizi sandım. Oysa siz, yalnızca Yu ve Ch'iu'yu sordunuz."

- "Büyük bir devlet adamı, prensine doğru yolda hizmet edendir. Bunu yapamayacağını anladığı anda devlet hizmetinden çekilen kimsedir."

- "Yu ve Ch'iu'ya gelince, onlara sıradan devlet adamları denir."

- Tzu-tsan dedi ki: "Onlar, hep başkanlarını izleyeceklerdir, değil mi?"

- Üstat dedi ki: "Anasını ve babasını öldürme ya da hükümdarına suikast gibi davranışlarda onu izlemezler."

XXIV - Tzu-lu, Tzu-kao'yu Pi'ye vali olarak atadı.

- Üstat dedi ki: "Sen bir kimsenin oğlunun kalbini kırıyorsun."

- Tzu-lu dedi ki: "Halk var, memurlar var, ruhların sunağı ve buğdayları var. Bilgili kabul edilen bir kimse, neden kitap okusun?"

- Üstat dedi ki: "Bunun içindir ki, senin hazırcevap insanlarından nefret ediyorum."

XXV - Tzu-lu, Tsan, Hsi, Tsan yü ve Kung-hsi Hua, Üstat'ın yanında oturuyorlardı.

- Üstat onlara dedi ki: "Ben sizden daha yaşlı insanım."

- "Her gün, 'Bizi kimse tanımıyor,' deyip duruyorsunuz. Bir hükümdar sizi tanıyacak olursa, o zaman ne yapacaksınız?"

- Tzu-lu, telaşla yanıt verdi: "10.000 savaş arabası olan bir ülkeyi, başka bir ülke kuşatırsa, halkı yiyecek sıkıntısı çekerse, böyle bir ülkenin yönetimi bana verilirse, üç yıl içinde ben halkı yürekli kılmaya çalışır ve doğru ilkeleri tanımalarına yardım ederim." Üstat gülümsedi.

- Yen Yu'ya dönerek dedi ki, "Sizin istekleriniz nedir?" O, yanıt verdi: "60-70 li'lik ya da 50-60 li'lik bir ülkenin başında olsam, üç yıl içinde halk için çok şeyler yapardım. Tören kurallarını ve müziğin öğretimi konusundaysa, bunu yapacak üstün insanın ortaya çıkmasını beklerdim."

- "Senin isteklerin nedir Ch'ıh?" diye Kung-hsi Hua'ya sordu. Ch'ıh şu yanıtı verdi: "Yeteneğimin bu gibi şeylere erişmiş olduğunu söylemek istemem, ama bunları öğrenmek isterim. Atalar tapınağında, hükümdarın yanında, koyu ve dört köşeli giysiler içinde ve siyah keten şapkayla bir yardımcı olarak bulunmak isterim."

- Üstat son olarak, Tsang Hsi'ye sordu: "Tien, senin isteğin nedir?" Tien gitar çalıyordu. Durdu, çalgısını bir yana bıraktı, ayağa kalkarak dedi ki: "Benim isteklerim, bu üç arkadaşın isteklerinden, amaç bakımından farklıdır." Üstat, bunlarda ne gibi bir zarar görüyorsun?" diye sordu, "Sen de isteklerini söyle." Bunun üzerine Tien dedi ki: "Baharın son ayında, o mevsimin giysi ve şapkalarını giymiş olan 5-6 genç adam ya da 6-7 çocukla İ ırmağında yıkanmak ve sonra yağmur sunağından esen yelle serinlemek ve şarkı söyleyerek eve dönmek isterdim." Üstat içini çekerek: "Ben de Tien'in düşüncesindeyim!" dedi. (80)

- Öteki üç öğrenci gitmişti. Tsang Hsi geride kalarak dedi ki: "Bu üç arkadaşın sözlerine ne dersiniz?" Üstat yanıt verdi: "Her biri, yalnızca kendi isteklerini bildirdi."

- Sonra Hsi dedi ki: "Üstadım, neden Yu'ya gülümsediniz?"

- O, yanıt verdi: "Bir ülkenin yönetiminde törenler önemlidir. Onun sözlerinde alçakgönüllülük yoktu. Bunun için ona gülümsedim."

- Hsi, bir daha sordu: "Ama bu, Ch'iu'nun istediği bir ülke değil midir?" Üstat, "Sen hiç, 60-70 li'lik ya da 50-60 li'lik bir toprağı olan devlet gördün mü?" dedi.

- Hsi bir kez daha sordu: "Ama, bu Ch'ıh'ın istediği bir devlet değil midir?" Üstat yanıt verdi: "Evet, yalnızca prensler, atalar tapınağıyla; hükümdarlarsa kendi adamlarıyla ilgilenirler. Ch'ıh burada yardımcı olarak bulunacak olursa, o zaman büyük adam kim olacak?

2. Bölüm

www.akademya.org